Temel ve Yüksek Öğrenimde ABD Modeli
Genel not: ABD çok kültürlü bir toplum olduğundan, alınan kararlar ve yapılan işler genel kabul görmesi için örf ve yerleşik kültür yapısı yerine istişareyi esas alarak akıl, mantık ve ilim kurallarına dayanmak zorundadır. Sistem de çok dinamik ve esnek olduğu ve feedback mekanizmasına çok ehemmiyet verildiği için uygulamada görülen aksaklıklar derhal düzeltilir. İnsanlar zorla kurallara değil, kurallar insanlara uydurulur. ABD’de çok şeyin işleyiş tarzı muazzam bir bilgi ve tecrübe birikiminin neticesidir, ve bundan istifade edilmelidir.
Eğitim Felsefesi
- ABD ile Türkiye eğitim sistemleri arasındaki en bariz fark eğitim felsefesindedir. Türkiye’de system genel olarak körü körüne ezberciliğe ve bilgi yüklemeye yani öğrenciyi robotlaştırmaya dayalı iken ABD’de system düşünmeye, sorgulamaya, öğrencinin yaratıcılığıni teşvik edip geliştirmeye, ve çok öğrenmekten ziyade öğrenilen bilgiyi kullanıp özdeştirmeye dayanır. Amerikada çok şey ezberleyip bilgisi ile ne yapacağını bilmeyen kişiye değil, az da olsa bilgisi ile ne yapılabileceğini bilen “düşünen” kişilere değer veriliyor. Çünkü bilgisayarlar da bilgi yüklü, ama onların bile “düşünen” kişilerin elinde bir değeri var. Bizim öğrencilerimiz testlere girip geçme konusunda gayet uzmanlar. Ama bu becerinin kime ne faydası var? Hangi işveren bir kişiye bu becerisinden dolayı iş verir?
- ABD’nin teknolojide lider olmasının temelinde yatan mühim bir sebep sistemin insana güvene dayalı olmasıdır. Amerikalıar gayet iyi biliyor ki, bir ülke insanlarını ileri götürmez, tersine ülkeyi insanlar ileri götürür. Yani bir ülkenin kalkınması, ancak insanlarının topyekün kalkınması ile mümkündür. O yüzden ABD’de devletin yaptığı insanların önünü açmak, varsa engelleri ortadan kaldırmak, ve müteşebbisleri teşvik etmektir. Hantal ve tek tipçi bir devletin lokomotifliğini yaptığı bir buhar treni ile çağı yakalayabileceğini zannetmek saflıktır.
- ABD’de eğitim sisteminin mühim bir özelliği dinamik, esnek, ve değişime açık olması, ve hızla değişebilmesidir. Hızla değişen dünyamızda ihtiyaca cevap verebilmek için bunun zaten böyle olması gerekir.
- ABD’de eğitim sisteminin başka bir özelliği de öğrenciyi merkeze koyması, ve herşeyin öğrenciye daha iyi hizmet verebilme gayesine yönelik olması. Bunun neticesi olarak müfredat programları gayet esnektir, ve kişi bir danışmanın gözetiminde kendine en uygun programı oluşturabiliyor. Üniversitelerde bölüm veya okul değiştirmek veya okula bir kaç sene ara verip sonradan tekrar dönmek gayet kolaydır. Üniversitede bir öğrenci sadece dosyasını alıp gideceği bölümün sekreterine vermekle başka bir bölüme kolayca kaydını transfer edebilir.
- Hızla değişen dünyada üniversite mezunlarının da rolleri değişiyor. Mesleklerin bile hızla değiştiği bu zamanda artık kişinin işsiz kalmamak için gerektiğinde yeni bir mesleği öğrenmesi gerekiyor. Yani kişilerin mezuniyetten sonra “ömür boyu öğrenme”ye hazır olmaları gerekiyor. Bu dinamik ortamda okulların görevi de öğrenciye çok şey öğretmekten ziyade “öğrenmesini öğrenme”sini sağlamaktır.
- Eskiden problemler nisbeten basit idi, ve bireyler tarafından çözülebiliyordu. Ama modern dünyada problemler de çok karmaşık oldu, ve çözümleri takım çalışması gerektiriyor (hala ülke ve hatta dünya problemlerini tek başına çözebileceklerini zannedenlerin kulakları çınlasın). Yazılı ve sözlü iletişim de bu bilgi ve iletişim çağında daha büyük bir önem arzediyor. O yüzden son yıllarda okullarda takım halinde çalışma alışkanlığı kazandırmaya, rapor yazmaya, proje çalışmalarını kalabalık önünde sunmaya, ve problem çözmeye ağırlık veriliyor. Hızlı değişen dünyamızda meslek kuruluşlarının sunduğu mezuniyet sonrası eğitim özel bir önem arzediyor. Ayrıca başta bilgisayar olmak üzere bir mesleğin icrasında kullanılan modern aletlerin kullanımını öğrenmek de okullardaki eğitimin parçası oluyor.
- Devletçiliğin hakim olduğu ve herşeyin devlet için yapılıp devletten beklendiği zamanlarda tek tipçilik yaygın idi, ve belli bir norma uymuyanlar dışlanırdı. Ancak teknolojik gelişmenin ve onun motoru olan yaratıcılığın ön plana çıktığı modern dünyada yeni gelişmeler fikirlerin çarpışmasından doğduğundan ABD’de değişik olma ve farklı düşünme teşvik ediliyor, ve sık sık “brain storming” denen fikirlerin ortaya atılıp değerlendirilmesi toplantıları yapılıyor.
- Değişik olmayı ve serbestiyeti teşvik için olsa gerek, ABD’de okullarda üniforma giyme olayı yok, ve ilkokul öğrencileri bile okula günlük kıyafetleri ile geliyorlar. Ancak bazı özel okullar (bilhassa bir dinî kuruluş ile bağlantılı olanlar) üniforma şartı koyabiliyor. ABD’de okullarda başörtüsü yasağı gibi bir kavram onların hayallerini dahi aşar, ve anlamakta zorlanırlar. Amerikalılar eğer mesele yapılmazsa mesele olmayan, çalışma şevkini kırıp verimliliği azaltan, ve toplum barışını bozan şeylere zaman ayırsaydı, yani havanda su dövseydi, herhalde bizden daha fazla saat çalışmadıkları halde bizim neredeyse 10 katımız ücret almazlardı.
- ABD çok kültürlü bir toplum, ve Amerikalılar çok kültürlülüğü bir tehdit değil, bir zenginlik olarak görüyorlar. “Diversity” veya “çeşitlilik” üniversitelerde dahi mecburi ders olarak okutuluyor, bu da ABD’nin kültür toleranssızlığına ne kadar toleranssız olduğunu gösteriyor. Bu yüzden başka bir din, ırk, ve kültür mensuplarını rencide edici şeyler söylemek saygısızlık sayılıyor ve yadırganıyor, ve ayrım gözetmek suç sayılabiliyor.
- ABD herşeyde olduğu gibi eğitimde de daha iyinin arayışı içinde, ve son 20 yılda eğitimin kalitesinin arttırılması için birçok araştırmalar yapıldı, raporlar hazırlandı, yeni uygulamalara gidildi, ve eğitime daha çok kaynak aktarıldı. Bu çalışmalar için bir çok “eğitim araştırma ve geliştirme merkezleri” kuruldu. Bu etapta sınıflardaki ögrenci sayısı azaltıldı. Mesela Nevada eyaletinde ögrenci sayısı 20 kişi ile sınırlı.
- Araştırmalara göre öğrencilerin okuldaki başarısını etkileyen en mühim etken ana-babanın tahsil ve sosyal durumları. Okul ve öğretmenler ana-babalarla yakın bir ilişki içinde, ve bir takım olarak ögrenciyle ilgileniyorlar.
- Eğitim araştırmalarının ortaya çıkardığı en önemli bulgulardan biri: Öğrenme sadece gerçekleri hafızaya yerleştirmek değil, birbiriyle ilişkili gerçekleri bağdaştırabilmektir. Bilginin olgunlaşması ve yer etmesi öğrencilerin “bilgi ağları” veya “ilişkili gerçekler dizeleri” geliştirmelerine bağlıdır. Bu yüzden öğrenme ve öğretme eskiden zannedildiğinden çok daha komplike bir olgudur. Öğrenme, bilgileri birbiri ardına sıralama değil, bilgilerle gittikçe genişliyen anlamlı bir ağ oluşturma san’atıdır.
- Araştırmaların ortaya çıkardığı başka bir önemli bulgu: Öğrenciler öğrenmeye sosyal ve kültürel bir içerik içinde yaklaşırlar, ve yeni öğrendikleri şeyleri kendi kültürel bilgi ve tecrübeleriyle bağdaştırmaya çalışırlar. Bu yüzden, öğrenenlerin kültürel altyapılarına duyarlı olan, ve bu kültürel altyapıyı bir kuvvet ve kaynak olarak gören bir öğretme sisteminin başarılı olma şansı çok daha yüksektir, ve öğrencilerin öğrenme kapasitelerini daha büyük ölçüde kullanmalarını sağlar.
Üniversite eğitimi
- ABD, üniversite eğitim sistemi ve eğitim imkanları açısından dünyanın gıpta ettiği bir ülke. ABD’de 2320 üniversite var. İki yıllık yüksek okulları da sayarsak, bu sayı 4096’ya çıkıyor. Özel okullar ABD eğitim sisteminde mühim bir yer tutuyor. Toplam üniversite öğrencilerinin üçte biri özel üniversitelerde okuyor. Özel üniversitelerin yıllık harcamaları da 70 milyar dolar cıvarında – yani ekonomiye yılda 70 milyar dolar katkı sağlıyorlar. (Devlet üniversitelerinin yıllık harcamaları ise 120 milyar dolar cıvarında.)
- ABD, zamanın uzmanlık ve ilmî araştırmalarla teknoloji geliştirme zamanı olduğunun tam bilincinde, ve rakamlar da bunu doğruluyor: ABD’de yılda yaklaşık 500,000 üniversite mezunu Master derecesi ve 50,000 kişi de doktora alıyor. ABD’de yılda yaklaşık 400,000 patent alınıyor. Bu sayı Türkiye’de 3,000 cıvarında, ve bunların da %90’ından fazlasını yabancılar alıyor.
- ABD’de araştırmalar için harcanan para yılda 200 milyar dolar cıvarında. Bunun yaklaşık 30 milyar doları üniversitelerdeki araştırmalarda harcanıyor. Nevada Üniversi’sinin sadece 13,000 ögrencisi olmasına rağmen, araştırma bütçesi 100 milyon dolar cıvarında.
- Üniversite-endüstri işbirliğine çok önem veriliyor. Üniversitelerde 1000’den fazla üniversite-endüstri işbirliği merkezleri bulunmaktadır. Üniversiteler her yıl bir kaç bin patent almakta, ve bu patentlerin özel şirketler tarafından kullanımından her yıl yüz milyonlarca dolar gelir elde etmektedirler. Ayrica, üniversitelerde geliştirilen teknoloji ile bir çok yeni firma kurulmaktadır.
- ABD’de üniversite bitirme çağındakilerin yaklaşık %30’si üniversite bitiriyor. Yani yetişkin nüfusun sadece üçte biri 4 yıllık üniversite mezunu. Halbuki ABD’de her isteyen üniversiteye girebilir. Bu oran batı ülkelerinde de böyle.
- Amerikada ilk ve orta öğretim tamamen bedava olmasına rağmen, yüksek öğretim paralı. 2000 yılında yıllık ortalama okul ücreti devlet üniversitelerinde (eyalet sakinleri için) 3226 dolar, ve özel üniversitelerde 14,003 dolar idi. Bu rakamlara yeme, içme, ve yatma masrafları (ayda ortalama 700 dolar cıvarı) dahil değil. Ancak başarılı öğrenciler için bol miktarda burs imkanları var.
- ABD yüksek öğretim açısından dünyada bir cazibe merkezi, ve ABD’de üniversiteye gidebilmek dünyada bir çok gencin hayalini süslüyor. Üniversite kampüsleri bir çok kültürlerin buluştuğu ve kaynaştığı yerler. Mesela bizim üniversitede Türkiye dahil 80’dan fazla ülkeden 800’den fazla yabancı öğrenci var. Bu öğrenciler hem üniversiteler için muazzam bir gelir kaynağı, hem de Amerikan kültürünün benimsenip dünyaya yayılmasını sağlayan elçiler.
- İstatistiklere gore 2000 yılında ABD’de 515,000 yabancı öğrenci yüksek öğrenim gördü, ve bu öğrenciler ABD’de 8 milyar dolar harcadı. Yani, Türkiye’nin turizmden bir yılda elde ettiği geliri ABD yabancı öğrencilerden sağlıyor. Görüldüğü gibi, eğitim ihracı çağdaş bir ülke için itibar ile beraber mühim bir döviz kaynağı olabiliyor. Ancak böyle bir gelir ve itibar elde edebilmenin yolu dünya standardlarında eğitim sunabilmenin yanında, değişik kültürleri hoşgörü ile kucaklıyabilmek ve onları bir tehdit olarak değil bir zenginlik olarak görebilmekten geçiyor. Türkiye niye eğitim ihrac eden bir ülke olmasın?
- ABD’de üniversiteler bir özel şirket mentalitesi ile faaliyet gösteriyor. Mezunlara “ürün” ve işverenlere de “müşteri” nazarıyla bakılıyor, ve başarı müfredat programıyla değil, mezunların başarıları ile ölçülüyor. Piyasada müşteri bulamayan bir ürünün üretimine nasıl devam edilemezse, mezunları iş bulamayan ve işverenler tarafından beğenilmeyen bir üniversitenin de uzun süre açık kalması düşünülemez. O yüzden üniversite yöneticileri ve öğretim üyeleri piyasa ile irtibat halindedir, ve piyasanın tenkit ve tavsiyeleri gayet ciddiye alınır. Gerekirse piyasayı tatmin için müfredat bile değiştirilir. O yüzden derslerde gerçek dünya ilişkilerine ağırlık vermek, endüstri ile ortak proje yapmak, ve öğrencilerin firmalarda part-time çalışmasına imkan sağlamak çok mühimdir.
- Üniversiteler mezunları ile ilişkilerini devam ettiriyor, ve başarılı mezunların maddî destekleri üniversiteler için mühim bir gelir kaynağı oluşturuyor. Mesela, HP’nin kurucuları Hewlett-Packard, Stanford University’ye 200 milyon dolar, adının açjklanmasını istemeyen bir kişi RPI (Rensselaer Polytechnic Institute)’e 2001’de 350 milyon dolar, McGovern ailesi MIT (Massachusetts Institute of Technology)’e 2000 yılında 350 milyon dolar, ve Kenan Şahin adlı bir vatandaşımız da yine MIT’ye 1999’da 100 milyon dolar bağışta bulundu. Böylelikle üniversiteler verdikleri kaliteli eğitimin ve mezunlarını memnun etmenin karşılığını fazlasıyla alıyorlar. Mesela Harward Üniversitesi vakfının (endowment fund) mali varliğının piyasa değeri 18 milyar dolar. (ABD üniversitleri toplamı: 2001’de 186 milyar dolar idi). Bu bağışların büyük bir kısmı öğrencilere burs vermede ve ilmî araştırmaları desteklemede kullanılıyor.
- ABD’de kâr amacı gütmeyen kuruluşlara (üniversite, kilise veya cami, hayır dernekleri gibi) verilen para vergiden mual tutuluyor, ve böylelikle teşvik ediliyor.
- ABD’deki rekabet ortamı üniversitelerde de var. Orada lise mezunlarının derdi üniversiteye girmek değil (her mezunun girebileceği bir üniversite mutlaka var), seçkin bir üniversiteye girmek, ve hatta burslu olarak girmek. Orada telaşlı olan öğrenciler değil, öğrenci sayısının düşmesinden korkan üniversiteler, ve bunun hesabını vermek durumunda olan üniversite yöneticileri. O yüzden üniversite idaresinin en mühim görevlerinden biri liselere gidip üniversitenin reklamını yapmak, başarılı öğrencilere daha liseyi bitirmeden burs teklif ederek onları çekmeye çalışmak, ve öğrencilerin üniversiteyi tercih etmesini sağlamak.
- Üniversiteler tercih edilmek için en iyi programları sunuyorlar, programları ihtiyaca göre değiştirip geliştiriyorlar ve artık rağbet görmüyen programları kapatıyorlar, en iyi hocaları ve idarecileri işe alıyorlar ve onların memnun kalması için gereken herşeyi yapıyorlar, her türlü tesisleri (laboratuvar, bilgisayar, spor, sosyal tesis, konaklama) modernize ediyorlar, kampüsü güzelleştiriyorlar, toplumda ve ülke çapında iyi bir isim ve yüksek bir itibar sahibi olmak için elden geleni yapıyorlar, ve üniversiteye leke getirecek her türlü skandal ve negatif yayından sakınıyorlar. Öğrencilerine de gayet iyi davraniyorlar ki öğrenciler kardeşlerine ve yakın çevrelerine üniversiteyi tavsiye etsin. Bizdeki üniversiteler ABD’de olsaydı, herhalde büyük bir çoğunluğu talepsizlikten boş kalırdı ve kısa zamanda kapılarına kilit vurulurdu.
- Bir üniversiteye en iyi isim yapmasını sağlayan şey, başarılı öğrenciler ve mezunlar. O yüzden üniversiteler üstün başarılı lise mezunlarını alabilmek için burs teklifi yarışına giriyorlar, ve mezunlarını işe yerleştirebilmek için işverenlerle son sınıf öğrencileri arasında aracılık yapıyorlar. Çünkü öğrencilerinin mezuniyette işe girme oranı, bir üniversitenin başarısı için önemli bir kriter.
- ABD’de YÖK türü bir kuruluş yok, ve olması düşünülemez. Akademik programları akredite eden kurumlar var, ancak bunlar davet edilirse gelip programları inceliyor ve standartları sağlıyan programları akredite ediyor. Ayrıca her eyalette o eyaletteki devlet üniversitelerinin koordinasyon ve denetimini halk adına yapan yerel şeçimlerde seçimle iş başına gelen mütevelli heyetleri var. Özel üniversitelerin denetlemesini ise halk en etkili şekilde yapıyor: Halkın tasvibini kaybeden bir okul yeni öğrenci çekemiyor, ve sonunda bir şirket gibi kapılarına kilit vurmak zorunda kalıyor.
İlk ve Orta Öğretim
- Eğitim tamamen eyaletlere ve yerel yönetimlere bırakılmış durumdadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kaldırılması dahi bazen gündeme gelmektedir.
- Eğitime cömertçe kaynak ayrılıyor, ve insana yapılan yatırım, en iyi yatırım olarak değerlendiriliyor. Mesela Nevada eyaletinde bütçenin %50’si cıvarı eğitime ayrılıyor.
- Sistem gayet esnek. Liselerde ders geçme sistemi var, ve öğrenci ilgi duyduğu sahada ders alıyor. Bir öğrenci üçüncü sınıftan beşinci sınıfa geçebiliyor, ve liseyi 12 yaşında bitirebiliyor Benim bir öğrencim makina mühendisliği bölümünü iki buçuk yılda bitirdi, ve 18 yaşında üniversiteden mezun oldu.
- ABD’de devlet ders kitapları ile uğraşmıyor. Bunu rekabet ortamı içinde tamamen özel sector yapıyor, ve okullar birbirinden güzel tamamen renkli kitaplardan beğendiğini kullanıyor. Yani seçilen ders kitabını kalite belirliyor, bu da kitaplarda muazzam bir kalite yarışını beraberinde getiriyor. Ders kitapları öğrenciye bedava veriliyor, ve servis otobüsleri de öğrencileri bedava taşıyor.Okullarda öğle yemekleri paralı, ancak fakir öğrencilere bedava veriliyor.
- ABD’de özel sectör felsefesi “charter school” kavramı ile artık ilköğretime de yayılıyor. 1992 yılında bir okul ile başlayan charter school’ların sayısı 2000’i aştı. Bu okullar özel bir şirket gibi neredeyse tam bir serbestiyete sahip, ve sadece neticelerinden hesap veriyorlar. Devlet bu okulları işletenlere ortalama maliyet kadar (öğrenci başına $4500 cıvarı) veriyor.
- ABD’de başka bir eğitim türü de “home schooling” denen “evde eğitim.” ABD’de bir milyondan fazla çocuk ailelerinin tercihi ile okula gitme yerine eve gelen öğretmenler tarafından özel olarak eğitiliyor. İstatistiklere gore evde eğim gören ögrenci sayısı artıyor.
- Dindar aileler de çoçuklarını bir kilise veya cami denetimindeki ücretli özel okullara gönderiyorlar. Ögrenciler bu okullarda normal dersler yanında papaz veya rahibe gibi din görevlilerinden dinlerini de öğreniyorlar.
- ABD’nin en büyük problemlerinden biri yeni mezun öğretmenlerin sadece %60’ının öğretmenlik mesleğini seçmesi, ve yeni öğretmenlerin %40’ının ilk beş yıl içinde mesleği bırakması. Doğan öğretmen açığını kapatmak için son yıllarda çalışma şartları iyileştirildi, maaşlar arttırıldı, ve başka avantajlar sağlandı. Matematik ve fen gibi branşlardaki öğretmen açığını kapatmak için eyaletler adeta rekabet içinde. Mesela bazi eyaletler belli şartları sağlayan öğretmenlere 20 bin dolara varan kontrat imzalama bonusu veriyorlar.
- Amerika’da ilk ve orta öğretimdeki bir ögretmenin ortalama yıllık brüt geliri 40 bin dolar cıvarında. Yeni mezun ögretmenler için bu rakam brüt 28 bin dolar. Profesörlerin ortalama yıllık brüt geliri ise devlet üniversitelerinde 75 bin, özel üniversitelerde 91 bin dolar.
Özet:
Amerika Makina Mühendisleri Odası ikinci Başkanı Jeffrey Leaf, ABD’deki eğitim felsefesi ve vizyonunu su ifadelerle özetliyor: “Öğrenciler ezberlemeye değil, analiz ve sentez yapmaya teşvik edilmelidir. Öğrenciler, ezberlenen bilgileri tekrarlama becerisini değil, bilgiyi problem çözmek için uygulayabilme yeteneklerini göstermelidirler. Eğitim programı, muhteviyatına göre değil, neticelerine göre değerlendirilmelidir. Müfredat, öğrencilerin kritik düşünme ve problem çözme becerilerini pekiştirmeli, ve öğrencileri bu teknolojik toplumdaki günlük hayatta ihtiyaç duyduklari becerileri kazandırmalıdır.”