LİSELERİN GENEL, MESLEK VE İMAM-HATİP LİSELERİ OLARAK KONSOLİDE EDİLMESİ

Dershane İhtiyacını Ortadan Kaldıracak Modern bir Öneri

Çocukların yarış atları olmaktan çıkarılıp okullarda sınavlarla uğraşmak yerine gerçek hayat becerileri edinmeleri ve hafta sonlarıyla akşamlarını evlerinde aileleriyle geçirmesi ve çocukluğunu yaşaması herkesin arzusudur. Gelecek neslin sağlıklı büyümesi, kişisel ve zihinsel gelişimi ve sosyal beceriler edinmesi de bunu gerektirir.

Gerçek hayat becerileri kazandırmak yerine bilgi yükleyerek öğrencileri bir üst okula girişte sıralamaya yönelik mevcut eğitim sisteminde anlamlı reform yapmanın tek yolu, sistemin temel çıktısının ‘öğrencileri sıralama’ olmaktan çıkarılmasıdır. Bu açıdan bakınca, SBS’nin kaldırılıp yerine yılda 12 ulusal sınav getirilmesi köklü bir reform değil basit bir mekanizma değişikliğidir. Reform, bu tür ulusal sınavların, öğrencileri sıralama yerine eğitim hedeflerine birey, sınıf, okul, şehir ve bölge bazında ne derece yaklaşıldığının belirlenmesi ve yapılacak değişiklik ve alınacak iyileştirme tedbirlerine objektif bir dayanak oluşturması için yapılmasıdır.

3 Eylül 2013 tarihli New York Times’daki bir analizde vurgulandığı gibi, sınav ve sıralama çılgınlığı öğrencilerin çok yönlü birey olarak gelişimini önlemekte, sağlıklı büyümelerine engel olmakta ve öğrencilerde sosyal sorumluluk, yaratıcı ruh ve pratik beceriler geliştirme fırsatlarına darbe vurmaktadır. Aynı zamanda, gerçek hayat zorluklarıyla yüzleşmeye hazırlıksız, sosyalliği yetersiz ve insiyatif kullanamayan girişimcilikten uzak gençler yetişmektedir. Beceri kazandırma yerine bilgi yükleyip bu bilgileri ölçmeye dayalı eğitim sisteminin hedefi öğrencileri, bilgisayar ve robotlar gibi, verilen bilgileri işleme kapasitesi yüksek kişilere dönüştürmektir. Bu sistemde yetişen başarılı öğrenciler, bir soru sorulduğunda doğru cevabı bulabilirler. Ama, iyi bir soru soramazlar. Gerçek hayat ortamında da fonksiyonel olmakta zorlanırlar.

YÖK’ün 2006’da yayınladığı ‘Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi’ Raporu da sınav ve sıralama odaklı sistemle ilgili yukarıdaki tespitleri teyid etmektedir:

  • Çoktan seçmeli sorular ile öğrencilerin analiz, sentez ve değerlendirme yapabilme yeteneklerini ölçmek son derece zorlaşmaktadır. Ayrıca, adayların kendilerini sözlü ve yazılı olarak ifade etme becerilerinin ölçülmesi gerçekleştirilememektedir.
  • ÖSS, ortaöğretimde sınavı amaç, eğitimi araç durumuna getirmiştir.
  • Müfredat dışı okuma, sosyal ve öteki uğraşlar, değişik faaliyet ve projelere katılım, üniversiteye giriş sınavı açısından bir zaman kaybı olarak görülmektedir.
  • Sistem, kendini ifade etmede zorlanan, sorun çözme becerisi yeterince gelişmemiş, sosyal etkinlik deneyimi olmayan, toplumdan kopuk, bir lise mezunu profilinin yetişmesine yol açmaktadır.
  • Sınava odaklanan eğitim sürecinin bir başka yansıması da, doğrudan adayların ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi ile ilgilidir.
  • Adayların, sınav sonucunda bir yere yerleşememe kaygıları, gelecek için karamsar olmalarına, onların ve ailelerinin yaşamlarında iz bırakacak büyüklükte sorunlara yol açabilmektedir.”

 

MEB istatistiklerine göre, 2012-2013 öğretim yılında toplam 4 milyon 996 bin ortaöğretim öğrencisinden sadece 47 bini (yüzde 0.94) fen ve sosyal bilimler liselerinde öğrenim görmektedir. Bu elitik liselere girecek yaklaşık %1’lik öğrenciyi belirlemek için tüm orta okulları 4 yıl boyunca kuru bilgi yükleme merkezlerine çevirmenin ve bedensel ve zihinsel gelişim çağındaki çocukları okul-dershane arasında mekik dokumaya mahkum etmenin akıl mantıkla izahı mümkün değildir. Genel akıl, tüm anadolu ve genel liselerin, öğrencilere fen, sosyal bilim, sanat, spor veya yabancı dile yönelmelerine fırsat veren esnek bir müfredatla çok programlı liselere dönüştürülmesini gerektirir. Tüm meslek liseleri de çok programlı meslek liselerine dönüştürülmeli, ve yerel ihtiyaca hitap eden bölümler açılmalıdır. Hatta genel lise ve imam hatip lisesi öğrencileri de meslek liselerinden mesleki dersler alabilmeli, ve bir sertifika sahibi olmaları mümkün kılınmalıdır.

Ayrıca, 96 bin (yüzde 1.92) öğrencinin eğitim gördüğü öğretmen liselerinin (ve 21 bin öğrencisi olan güzel sanatlar ve spor liseleri ile 1262 öğrencisi olan polis kolejlerinin) de varlığını izah etmek mümkün değildir. Zaten öğretmen liselerinden mezun birçok öğrenci Eğitim Fakültesine değil Tıp ve Mühendislik Fakültelerine gitmektedir. Eğitim Fakültelerine gitme oranı %10 cıvarındadır. Ayrıca, öğretmenlik mesleğine ortaokuldan sonra yönlendirilmiş olanların daha iyi öğretmen olduğunu gösteren hiç bir bulgu yoktur. Aksine, Harvard Üniversitesi’nce  2010’da ‘İlk ve Ortaokullarda Öğretmen Etkinliği’ üzerine hazırlanan bir rapor, sınıflarda öğretme etkinliğinin, eğitim fakültesinden mezun olup olmama, mezun olunan üniversite veya master yapmış olmayla bir ilişkisi olmadığını ortaya koymuştur. Hatta raporun yazarları iyi bir öğretmeni, eğiterek değil seçerek bulmanın daha kolay olduğu sonucuna varmışlardır. Öğretmenlik bir sanattır, ve öğretme becerisi KPSS türü test sınavlarıyla ölçülemez. ABD’de öğretmenlerin yarısının ilk 5 yılda mesleklerini bırakıp piyasada daha iyi işlere girmeleri gösteriyor ki çok yönlü yetişen öğretmenlerin geniş mesleki seçenekleri vardır ve daha mutlu olurlar. Bu bakımdan öğretmen liselerinin kapatılması kararı, yerinde bir karardır.

İlkokul ve ortaokulda öğrencilerin bilgi, beceri ve yetkinlik kazanımı yerine dershanelere giderek test çözme becerisini geliştirmeye odaklanmasının temel sebebi, iyi bir lisede öğrenim görme şansı elde etmek için sıralamada üst sıralarda yer almaktır. Bunun önünü kesmenin kesin yolu önce fen, sosyal bilimler, öğretmen, sanat ve spor gibi anlamını yitirmiş lise türlerinin kaldırılarak hepsinin ‘genel lise’ye çevrilmesi ve bu liselerin çok programlı yapılarak farklı eğilimli öğrencilerin beklentilerine cevap verilmesidir[i]. Sonra da ilkokul mezunlarının kendi mahallelerindeki ortaokula gittiği gibi, ortaokul mezunlarının da kendi mahallelerindeki en yakın genel, meslek, veya imam hatip lisesine gittiği bir sistem kurgulamak ve sadece küçük bir kesimi ilgilendiren özel ve (Galatasaray Lisesi gibi) özellikli okulların da kendi öğrencilerini kendi kriterleriyle almasını sağlamaktır. Böylece okullar arasındaki uçurumlar giderilirken, ilk ve ortaokul öğrencilerinin dershaneye gitme ihtiyacı da ortadan kalkar. Mevcut ortak sınavlar da ‘sıralama’ için değil ‘eksikleri belirleme ve onları giderme’ amaçlı olarak kullanılır ki modern dünyanın da yaklaşımı budur. Okullar arası geçişin de son derece esnek olması, sistemde büyük bir rahatlama sağlayacaktır.

Avrupa Parlamentosu 2006’da kişisel tatmin ve gelişim, toplumsal kabul, sosyal katılım, aktif vatandaşlık ve istihdam edilebilirlik için gerekli bilgi, beceri, ve davranış sepeti olarak şu 8 Anahtar Yetkinliği adapte etti: 1- Anadilde iletişim, 2- Yabancı dillerde iletişim, 3- Matematikte yetkinlik ile bilim ve teknolojide temel yetkinlikler, 4- Dijital yetkinlik (bilişim/iletişim teknolojilerini etkin kullanma), 5- Öğrenmesini öğrenme, 6- Sosyal ve medeni yetkinlikler (demokrasi, kişisel haklar, vs), 7- Girişkenlik ve girişimcilik (yaratıcılık, inovasyon, etiklik, liderlik) ve 8- Kültürel farkındalık ve ifade. Bu anahtar yetkinlikler birbiriyle ilintilidir ve vurgu kritik düşünce, yaratıcılık, girişkenlik, problem çözme, rizk irdelemesi, karar alma, ve duyguları yapıcı bir şekilde yönetmektedir.

Bugünün globalleşen dünyasında işlevsel olabilmek için olmazsa olmaz olan bu temel yetkinlikler testlerle ölçülebilecek şeyler değildir. Eğitim sistemi üzerinden ‘sıralama’ baskısının kalkması, okullarda bu tür topluca ölçülmesi zor olan beceri kazanımlarına odaklanmayı mümkün hale getirecektir. Yüzde 1’lik öğrenci diliminin elit okullara gönderilmesinden vazgeçilmesinden kaynaklanabilecek cüzi maduriyet, öğrencilerin %100’üne anahtar becerilerin kazandırılmasından doğan büyük faydanın yanında ödenecek küçük bir fiattır. Bunu yapmamak ise %99’un maduriyetine razı olmaktır ki maliyeti ve sorumluluğu ağırdır.

Lise öğrencilerinin dershanelere yönelmelerini azaltmanın yolu da lise eğitimiyle beraber üniversiteye giriş sisteminde de köklü değişiklikler yapılmasıdır – üniversitelerin kendi giriş kriterlerini belirlemeleri, çoklu sınav sistemi ve yüklenen bilgilerden ziyade kazanılan becerilere ağırlık verilmesi gibi. Liselerde sanat ve spor faaliyetlerine ağırlık verilmesinin yolu, bu tür faaliyetlere katılımın belgelenmesi ve üniversiteye girişte bir karşılığının olmasıdır. Üniversite giriş sınavlarında WORD ve Excel gibi teknoloji bilgilerinin ölçülmesi, tüm öğrencileri teknoloji okuryazarı yapar ve dershaneleri de bilgisayar kursları veren beceri merkezlerine çevirir. Kazanılan mesleki yetkinliklerin bir karşılığı olması, tüm lise öğrencilerini sertifikalı bir beceri sahibi olmaya yönlendirir. Beceri kazanmış öğrencilerin ciddi bir kısmı da üniversiteye gitme ihtiyacı hissetmez.

Köklü değişim elbette kolay değildir ve cesaret gerektirir. Ancak her şeyin hızla değiştiği günümüz dünyasında değişime açık dinamik bir yapıya kavuşmak yerine değişime kapıları kapatmak, adeta dünyadan kopmak ve geri kalmayı kabulllenmektir. Her değişimin bir maliyeti ve sebep olabileceği maduriyet vardır. Ancak az bir zararla büyük bir faydayı netice verecek bir değişimi yapmamak, büyük bir zararı işlemektir. Burada teklif edilen ortaöğretim kurumlarının genel, meslek, ve imam-hatip olacak sadece üç tipe indirgenmesi ve her lise tipinin çok programlı esnek bir yapıya büründürülmesi, eğitimi bir yarış olarak gören ve bu yarışta avantajlı bir pozisyon elde etmiş olan küçük bir kesimi rahatsız edebilir. Ancak geniş halk kitlelerinde yaratılacak olan büyük ferahlama ve okulların test merkezleri olmaktan kurtarılıp yeniden eğitim kurumları haline getirilerek asli görevlerine döndürülmesi gibi büyük faydalar, bu değişimin ivedilikle yapılmasını gerekli kılar.

 

Daha radikal bir çözüm önerisi:

  1. a. İman Hatip liselerinin de Genel Liseye çevrilerek lise türünün 2’ye indirilmesi, b. Zorunlu ‘Din Kültürü ve Ahlak’ derslerinin ‘Dünya Dinleri ve Kültürleri’ kapsamında verilmesi ve tüm dinler ve kültürler hakkında genel bir kültür kazandırma amaçlı olması, c. Belli din ve mezheplerin pratiğini öğretmeye yönelik seçmeli din derslerinin kaldırılması, d. Yeterince talep olması durumunda okullarda veya ibadethanelerde okul saatleri sonrasında ve/veya akşamları bir inancın pratiğine yönelik gönüllü din eğitimi dersleri açılabilmesi ve bu dersleri de o bölgede görevli din adamlarının vermesi (bu eğitimde sınav, not verme, geçme/kalma olmaması ve bu derslerin öğrenci karne/transkriptinde yer almaması), e. Bir inancın pratiğini de ders saatleri içinde müfredatında yer veren özel okulların açılmasına izin verilmesi, f. Kriterleri sağlayan tüm özel okullara (bir inançla ilişkili olanlar da dahil), öğrenci başına, öğrencinin devlet okullarındaki maliyeti kadar katkı yapılması.
  2. Genel lise öğrencilerine okul saatleri sonrasında kendi okullarında veya bir meslek lisesinde bir meslek edinme fırsatı tanınması ve kazanımların sertifikalandırılması, böylece genel-meslek liseleri arasındaki duvarların indirilmesi. (Bunun bir adım ötesi ABD’de olduğu gibi lise türünün 1’e indirilerek sadece çok programlı genel lise olması, ancak tüm öğrencilere genel becerilerle birlikte bir meslek edinme altyapısı ve sistemi oluşturulması.)