Enerji Kaynağı Olarak Enerji Verimliliği
Özet
Birincil enerji kaynağı olarak fosil yakıtlarını hepimiz biliyoruz, ve enerji yatırımlarının artan oranda yenilenebilir enerji kaynaklarına aktarılmasını memnuniyetle izliyoruz. Ancak geleceğe yönelik enerji yatırımı kararlarında ‘enerji verimliliği’ni de bir enerji kaynağı olarak dikkate almanın zamanı artık gelmiştir. Enerji verimliliği hali hazırda kömür, petrol, doğal gaz, nükleer enerji, ve yenilenebilir enerji (hidroelektrik, rüzgar, güneş, jeotermal, vs)’den sonra ‘6. yakıt’ olarak enerji kaynakları arasında yerini almaktadır. Ayrıca, enerji verimliliği en ucuz kaynaklardan biridir: Enerji verimliliği ile tasarruf yoluyla elde edilen elektriğin kilovatsaat (kWh) maliyeti genellikle 1 ile 5 kuruş arasındadır. Ayrıca, enerji verimliliği yerel ve emek-yoğun bir kaynaktır, ve kirliliği önlüyerek çevreye, ve istihdam yaratarak da ekonomiye olumlu katkı yapmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde enerji verimliliğinin önemi ve katkısı konusunda en küçük bir şüphe yoktur, ama bu durum gelişmekte olan ülkeler için söz konusu değildir. O yüzden enerji verimliliği ile ilgili bilinçlenmenin sağlanmasına büyük ihtiyaç vardır. Bunu yapmanın en iyi yolu başarılı uygulamaları ve onların ekonomik getirilerini geniş kesimlere duyurmaktır. Göz açıcı bir örnek vermek gerekirse, eğer ABD’deki buzdolapları 1974 yılı seviyesinde elektrik tüketiyor olsalardı (ki bu günkü buzdolaplarının 4 katıdır), tüketilen fazla elektrik talebini karşılamak için ABD 30,000 MW’lık ek kurulu güce ihtiyaç duyacaktı – ki Türkiye’nin peak gücüne eşdeğerdir – ve Türkiye’nin yıllık üretimi kadar fazladan elektrik tüketecektı. Bu talebi karşılamak için de 30 tane her biri 1000 MW’lık ek nükleer santral veya 60 tane 500 MW’lık kömür santralı kuracaktı ki bunların kurulum maliyeti $2.5 milyon/MW birim fiatı üzerinden 75 milyar dolardır. Yıllık yakıt tüketimi ile çevreye ve sağlığa olan etki de dikkate alındığında sadece buzdolaplarındaki enerji verimliliğinin etkisinin hiç de azımsanmıyacak olduğu görülür. Bu tecrübe ABD ve AB ülkelerinin yüksek verimli buzdolabı (ve diğer beyaz eşya) alımını özendirmek için hala niye 200 euro’ya varan teşvikler vermekte olduklarını da açıklamaktadır.
Enerji verimliliği modern dünyada en temiz, en ekonomik, ve en büyük bir enerji kaynağı olarak görülmektadir. ABD’nin ‘Vision 2025’ enerji politikaları klavuzunda, enerjideki talep artışınının %50’sinin enerji verimliliğinden sağlanması öngörülmektedir. Gelişen ülkeler, modern dünyanın 37 yıldır akıl ve bilimi rehber edinerek ciddiyetle uyguladığı ve devasa meyvelerini topladığı enerji verimliliği politikalarını iyi irdelemeli, ve enerji verimliliği uygulamalarına artık ulusal seferberlik havası içinde ciddi bütçelerle girmelidir. Yüksek boyuttaki enerji israfı bir ‘iç tehdit’ olarak algılanmalı, ve enerji güvenliğine ciddi katkı yapan ve dışa bağımlılığı azaltan enerji verimliliği öncelikli ve uzun vadeli bir devlet politikası olarak ilan edilmelidir. Enerji bağımsızlığı hedefine ulaşmada hayati rol oynuyan enerji verimliliği projeleri, milli savunma projeleri hassasiyetinde genel bütçeden cömertçe fonlanmalıdır. ABD’nin 2007 yılında çıkardığı enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji yasasına ‘Energy Independence and Security Act of 2007” (2007 Enerji Bağımsızlığı ve Güvenliği Yasası) adını vermesi hayli manidardır.
Giriş
Dünya enerji ihtiyacını büyük etapta kömür, petrol, ve doğal gazdan oluşan ve bitince yerine yenisi gelmiyecek olan ve kullanıldıkça çevre kirliliğini arttıran fosil yakıtlarından karşılamaktadır. 2007’de dünyada toplam enerjinin %81’i (%26 kömür + %34 petrol + %21 doğalgaz) fosil yakıtlarından gelmiş, elektriğin %68’i (%40 kömür + %7 petrol + %20 doğalgaz) de fosil yakıtlarından üretilmiştir. Dünya enerjisinin %6’sı ve elektrik üretiminin de %14’i nükleer enerji kaynaklıdır. Enerjinin geriye kalan %13’lük kısmı ve elektriğin de %18’i çevre dostu olan ve yerine yenisi gelen başta hidroelektrik (%16) olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarından gelmiştir.
Dünya elektrik enerjisi üretimi 1973’de 6.1 trilyon kWh’ten 2007’de 19.8 trilyon kWh’e yükselmiştir, ve bu süre zarfında yıllık CO2 emisyonu 15.6 milyar tondan 29.0 milyar tona çıkmıştır. Bu da küresel iklim değişikliği rizkini ve dünyanın geleceği ile ilgili kaygıları arttırmaktadır. (Kaynak: World Energy Outlook 2009, International Energy Agency). Fosil yakıtlarına dayalı bu ekonomi sürdürülebilir değildir, çünkü bilinen rezervlerin ömrü kömür için 250 yıl, petrol için 60 yıl, ve doğal gaz için 80 yıl olarak tahmin edilmektedir.
Türkiye zengin yenilenebilir enerji kaynaklarına rağmen enerji ihtiyacının %74’ünü dışarıdan sağlayan ve enerjide büyük çapta dışa bağımlı olan bir ülkedir, ve ekonomisindeki hızlı büyüme ve dolayısıyla enerji kullanımındaki yüksek artış yüzünden bu bağımlılık gittikçe pekişmektedir. ETKB verilerine göre, Türkiye’nin 2008 toplam kurulu gücü 41,800 MW ve brüt elektrik üretimi 198.4 milyar kWh’tir, ve bunun %49.7’si doğal gaz, %16.8’i hidroelektrik, %29.2’si kömür, ve %3.8’i de sıvı yakıt santrallerinden gelmiştir (elektrik üretiminde rüzgarın payı %0.4, jeotermal enerjinin payı ise %0.1’dir). Kişi başına elektrik tüketimi de net 2278 kWh brüt 2791 kWh olmuştur. Doğalgazın %97’si, petrolün %93’ü, kömürün de %20’si dışarıdan ithal edilmiştir. Türkiye ithal enerji için 2007, 2008, ve 2009 yıllarında dış ülkelere sırasıyla 34, 48, ve 30 milyar dolar ödemiştir. Yıllık ortalama %6 büyüme kabulüyle, 2020’de Türkiye’nin toplam elektrik tüketimi yaklaşık 400 milyar kWh ve kurulu gücü de 84,000 MW olacaktır. 42,200 MW’lık yeni santral kurulumu için gerekli yeni yatırım da $2.5 milyon/MW birim fiatı üzerinden 106 milyar dolar olacaktır.
Türkiye son yıllara kadar yeraltı ve yerüstü enerji zenginliklerini neredeyse görmezden gelmiş, ve kolaycılığa kaçıp artan enerji ihtiyacını dış ülkelerden karşılama yoluna gitmiştir. Bu politikaların sonucu olarak Türkiye’nin yüksek ithal enerji faturası da ödemeler dengesinde ciddi bir rizk oluşturmaktadır. Ayrıca, enerji güvenliği de tehdit altındadır. Son yıllarda Türkiye’de de yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları ile enerji verimliliğine ciddi bir yöneliş olmuştur. Ama bu gayretler yeterli olmaktan uzaktır.
Fosil yakıtlar 1700’lerden beri endüstriyel gelişim ve yüksek yaşam kalitesi için gerekli olan enerjiyi sağlamaktadır. Ama bu, istenmiyen yan etkilerden masun kalarak olmamıştır. Fosil yakıtların yanma yoluyla termal enerjiye dönüşümü çevreyi ve soluduğumuz havayı bir çok tarzda etkiler. Dolayısı ile enerji sistemlerinin analizi, çevre ve sağlık etkileri göz önüne alınmadan tam yapılmış olmaz. Yanma sonucu çevreye salınan atıklar hava kirliliği, asit yağmuru, ve küresel ısınmaya sebep olmaktadır. Çevre kirliliği, bitki örtüsü, doğal hayat, ve insan sağlığına ciddi tehdit oluşturacak bir boyuta ulaşmıştır. Bu yüzden fosil-dışı enerji kaynaklarına geçiş kaçınılmazdır, ve dünyanın artan enerji talebini karşılamak için israf edegeldiğimiz enerjiyi tasarruf etmek en büyük kaynak olarak durmaktadır.
Gelişen ülkelerin artan enerji talebini karşılamak için zaten sınırlı olan finansal kaynaklarını öncelikli olarak enerji verimliliğine yatırım yapmak yerine yeni elektrik santralı kurmak ve daha fazla petrol ve doğal gaz almak için kullanması gerçekten bir talihsizliktir. Bu makalenin temel hedefi enerji verimliliğine yapılan yatırımın en yüksek ve en hızlı getiri sağladığını göstermek, ve enerji verimliliğinin ancak bir miktar fon bulunabildiğinde düşünülebilecek bir şey olmadığı konusunda bir bilinç oluşmasına katkı yapmaktır. Keza, enerji verimliliği birey ve firmaların insiyatifine terkedilemiyecek kadar ciddi bir iştir. Modern dünyadaki başarılı tecrübelerin gösterdiği gibi, genel bilinç oluşumunda ve enerji verimli teknoloji ve uygulamaların hayata geçirilmesinde hükümetlerin sağlam taahhüdü ve öncülüğü son derece önemlidir.
Arap ülkeleri 1973 petrol ambargosu ile Batı’lıları çok kızdırdılar, ve bir süre için hayatlarını azaba çevirdiler. Ama aslında bilmeden Batı ülkelerine ve dünyaya büyük bir iyilik ettiler: Ciddî bir uyanışa ve insanların tasarrufla tanışmalarına sebep oldular, ve sınırlı enerji kaynaklarını hoyratça harcamanın yanlışlığını farkettirdiler. Amerika ve Avrupalılar Arap ülkelerine hiddetlenip durmak yerine, akıl ve ilmi rehber edinerek tam bir “tasarruf seferberliği” ilan ettiler ve enerjide dışa bağımlılığı azaltıcı arayışlara girdiler. Üniversitelerden hükümet kuruluşlarına, evlerden en büyük sanayi tesislerine kadar her kesim bu seferberlikte yerini aldı, ve değişik sahalarda yeni teknolojiler geliştirerek enerji verimliliği arttırıldı. Ve sonunda en yüksek refah seviyesini en düşük enerji miktarı (ve maliyeti) ile yakalamayı başardı. Ama rehavete kapılmadı, ve tasarrufun güzel meyvelerini gören Batı dünyası bu konudaki gayretlerine tüm kurumlarıyla devam etti.
Enerji Kaynağı Olarak Enerji Verimliliği
Enerji kaynağı denince akla ilk gelen şeyler, enerjiye değişik şekillerde depoluk eden kömür, petrol, ve doğal gaz gibi çevreyi kirleten ve bir gün tükenecek olan fosil yakıt havzaları, nükleer enerjiye dönüşen uranyum yatakları, veya güneş, rüzgar, ve jeotermal gibi temiz ve yenilenebilir kaynaklardır. Halbuki en büyük enerji kaynağı, dünyanın 1973 petrol ambargosu ile keşfettiği ve evimiz dahil her yerde olan sanal bir kaynaktır. O kadar ki, enerjiyi yoğun olarak kullanan – ABD gibi ekonomi devleri dahil – ülkeler toplam enerji ihtiyaçlarının yaklaşık yarısını bu kaynaktan sağlıyorlar. Yani bu kaynaktan sağlanan enerji, neredeyse kömür, petrol, doğal gaz, nükleer, ve yenilenebilir kaynaklarddan elde edilen enerjiye eşdeğer. Dahası, bu enerji çevreyi kirletmiyor, hatta aksine çevre kirliliğini gideriyor. Ve de hiç yer tutmuyor, hiç tükenmiyor, aksine kullandıkça artıyor. Bu kaynağın adı tasarruf. Bu sanal enerji kaynağına abone olup bağlandığınız zaman, kullandığınız enerjinin bir kısmı, bazan da çoğu, bu santralden bedava olarak geliyor.
Önce tuhaf gelen ‘tasarruf santralleri’ fikri son derece önemlidir. Çünkü ekonomik faaliyetlerde enerji maliyeti ciddi bir oran tutabilir, ve bir ülkenin ve ülkedeki kuruluşların rekabet gücü enerji maliyeti ile yakından ilgilidir. Biz nedense daha ziyade enerjinin ‘birim’ fiatı ile ilgileniyoruz. Halbuki bir kuruluşun toplam enerji maliyeti enerji verimliliğine endekslidir, ve basit ve ispatlanmış tasarruf tedbirleriyle toplam enerji maliyeti %50’ye varan oranlarda düşürülebilir. Ve bu gayet ekonomik olarak yapılabilir. Türkiye bugün nisbeten düşük işçilik maliyetine rağmen rekabet gücünü korumada zorlanıyorsa, yapması gereken ilk şeylerden birisi enerji kullanımını irdelemek ve bilinçli bir şekilde tasarruf tedbirlerini ülke sathında yaygınlaştırmaktır. Kalkınmakta olan bir ülkenin artan enerji ihtiyacı elbette yeni santrallarla giderilebilir. Fakat enerji maliyetinin düşürülmesi ve rekabet gücünün arttırılmasının yolu, tasarruftan geçer. Tasarruf tedbirleri sonucu konutların enerji maliyetinin düşmesi, piyasada harcanabilecek para miktarını arttırır, ve bu da ekonomik canlılığı ve istihdam artışını beraberinde getirir.
Bir örnek vermek gerekirse, ABD’de bir fabrika ziyaretimiz sırasında bir doğal gaz fırınının yalıtımının yetersiz olduğunu gördük, ve dış yüzey sıcaklığının 90°C olduğunu ölçtük. Yaptığımiz hesaplar, fırının dış yüzeylerinden kaybolan ısının maliyetinin yılda 7400 dolar olduğunu gösterdi. Biz fırının 5 cm kalınlığında yalıtım malzemesiyle kaplanmasını tavsiye ettik. Yalıtımın maliyeti işçilik dahil 1400 dolar idi, ama yıllık ısı kaybının maliyetini 1700 dolara düşürdü. Yani 1400 dolarlık bir yatırım, yılda 5700 dolar tasarruf sağladı. Böylelikle kendisini üç ayda amorte etti. İşte size harika bir enerji kaynağı. Bu tasarruf kaynağına bir kereye mahsus 1400 dolar verip abone oluyorsunuz, sonra adeta 5700 dolarlık enerjiyi bu kaynaktan her sene bedava alıyorsunuz. Yeterli yalıtımdan haberi olmayan komşunuz ısı kayıpları için yılda 7400 dolar öderken, siz 1700 dolar ödeyip avantaj sağlıyorsunuz. Bu tür tasarruf tedbirlerini yaygınlaştırarak, enerji maliyetini ciddi boyutlarda düşürebiliyor, ve rekabet gücünüzü arttırıyorsunuz. Daha az yakıt yaktığınız için de çevre kirlenmesini azaltıyorsunuz.
Enerji Verimliliği ve Tasarruf
Rahat bir yaşam için para kazanmak elbette önemlidir, ama kazanılan para yerli yerinde harcanmazsa ve israf edilirse kalıcı rahata kavuşulamaz. Öyle de, enerjiyi yenilenebilir kaynaklardan üretmek önemlidir; ama bu enerjiyi en tasarruflu şekilde kullanmak ve israf etmemek daha da önemlidir.
Enerji verimliliği, enerji tüketimini asgari seviyeye indirmektir, ve bunu da hayat standardını, üretim kalitesini, ve işletme kârlılığını düşürmeden yapmaktır. Enerji verimliliği, enerji kaynaklarının en etkin şekilde değerlendirilmesini ifade eder, ve tasarrufu netice verir. Verimlilik ve tarassuf bire bir ilişkilidir, ve bu iki kavram çoğu kez eş anlamlı olarak birbirinin yerine kullanılır. Enerji tasarrufu genellikle enerji kullanımının son tüketim noktalarında azaltılması için alınan tedbirlerle ilişkilidir. Enerji verimliliği enerji kaynaklarının üretimden tüketime kadar her aşamada en verimli ve dolayesi ile en israfsız şekilde kullanılmasını ifade eder. O yüzden enerji verimliliği, tasarrufu da içine alan daha genel bir kavramdır.
Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği kavramları aslında birbirinden bağımsız değil iç içedir. Esmekte olan rüzgarın enerjisi bir türbinle yakalanıp elektriğe çevrilmezse veya yere düşen güneş ışınları güneş kollektörleri veya pilleriyle alınıp faydalı hale çevrilmezse boşa gidecek ve küresel ısınmaya katkı yapacaktır. Rüzgar veya güneş ışınlarından çekilebilecek olan enerjinin doğal gaz yakarak elde edilmesi, doğal gazın israf edilmesidir. O yüzden yenilenebilir enerji kullanımının arttırılması, en etkin enerji tasarrufu tedbirlerinden biridir.
Enerjinin verimli kullanılıp kullanılmadığını gösteren en önemli kriter, mal veya hizmet olarak gayri safi milli hasıla başına tüketilen enerji miktarı olarak tarif edilen “enerji yoğunluğu”dur. Türkiye’nin enerji yoğunluğu, OECD ülkeleri ortalamasının iki katıdır. Yani bir dolarlık mal veya hizmet üretmek için Türkiye’de OECD ülkelerinde kullanılan enerji miktarının iki katı enerji kullanılmaktadır. Enerji verimliliği konusunda sınıfta kaldığımızı gösteren bu kötü karne, aynı zamanda muazzam bir fırsata da işaret etmektedir: Türkiye refah seviyesini düşürmeden tasarruf tedbirleriyle enerji tüketimini yarıya düşürebilir. Başka bir ifadeyle, Türkiye ekonomik büyümesi için gerekli ilave enerjiyi GSMH’sı iki katına çıkıncaya kadar hiçbir ilave kaynak kullanmadan, tasarruf tedbirleriyle karşılıyabilir. Yani Türkiye’nin ilk etapta atıklarıyla havayı kirleten ve iklim değişikliğine sebep olan kömür, petrol, veya doğal gaz santrallerine değil, hiçbir bacası ve atığı olmayıp gayet ekonomik ve yerli malı ‘tasarruf santrallerine’ ihtiyacı vardır. Artan enerji maliyeti, artan sera gazları salınımı, ve enerjide dışa bağımlılıkla en etkin mücadelenin yolu, enerji verimliliğinin arttırılması ve dolayesi ile enerji yoğunluğunun düşürülmesidir. ABD gibi enerji bilinci yüksek birçok ülkede enerji yoğunluğu düzenli olarak düşmekte ve dolayesi ile enerji verimliliği artmaktadır. Verimliliğin bu artışında 1970’li yıllardan itibaren geliştirilen yeni teknolojilerin ve uygulamaya konan tasarruf tedbirlerinin büyük etkisi vardır.
Enerji Verimli Buzdolaplarının Enerji Bilançosuna Etkisi
Buzdolaplarının enerji verimliliği son 30 yılda ciddi olarak artmıştır, ve bu trend tüm beyaz eşyada devam etmektedir. ABD’de 1974’de tipik bir buzdolabı yılda 1800 kWh elektrik tüketiyordu. Bugün bu rakam motor ve kompresör sistemlerindeki verimlilik artışları, daha etkin izolasyon, ve iyileştirilmiş control sistemleri sayesinde %75 azalarak ortalama 450 kWh’e inmiştir. Yani ABD’de ortalama bir evin buzdolabı şimdi 1974 yılında tükettiği elektriğin sadece dörtte birini tüketmektedir, ve yılda ortalama 1350 kWh elektrik tasarruf etmektedir. ABD’de toplam buzdolabı sayısı 140 milyon ve konutlarda elektriğin ortalama birim fiatı 10.4 cent/kWh’tir. O halde buzdolaplarındaki verimlilik artışı ABD’ye yılda 189 milyar kWh tasarruf sağlamakta (ki yaklaşık Türkiye’nin yıllık toplam elektrik üretimine eşittir), ve her yıl 20 milyar dolar, elektrik faturalarına gitmek yerine halkın cebinde kalmaktadır. Ayrıca, ABD’de kWh elektrik başına çevreye salınan ortalama karbondioksit miktarının 0.713 kg olduğu dikkate alınırsa, tasarruf edilen 189 milyar kWh elektrik yılda 135 milyon ton CO2‘in atmosfere salınmasını önlemektedir. Dolayesiyle tasarruf edilen energy, küresel ısınmanın önlenmesi gayretlerine de ciddi katkı yapmaktadır.
ABD’deki buzdolapları eğer 1974 seviyesinde elektrik tüketiyor olsaydı, ABD’nin bu ilave talebi karşılamak için en az 30 bin MW’lık ilave kurulu güce ihtiyacı olacaktı (ki bu rakam Türkiye’nin puantına (peak güç), yani tüm ülkede bir anda üretilen maksimum güce eşittir). Bu da herbiri 500 MW’lık 60 kömür veya doğalgaz santralı veya herbiri 1000 MW’lık 30 nükleer santralın kurulması demektir. Birim kurulum maliyetini $2.5 milyon/MW alacak olursak, buzdolaplarının verimsizlik yüzünden israf ettiği elektriği üretmek için kurulması gereken santralların toplam kurulum maliyeti 75 milyar dolardır. Yakıt ve diğer işletme maliyetlerini kWh başına 0.065 dolar alacak olursak, bu ilave sanrallerinin yıllık işletim maliyeti 12 milyar dolar olacaktı. O yüzden, enerji verimliliği tedbirlerini hayata geçirmenin maliyeti, kaldırılan bu tür maliyetlerle karşılaştırılmalıdır. Öyle görülüyor ki eğer enerji verimli teknolojilere yatırım yapılmayıp 1974’deki seviyede elektrik kullanıyor olsalardı, ABD’deki buzdolapları bugün 70 milyon nüfuslu bir ülkeye yetecek kadar fazladan elektrik tüketiyor olacaktı.
ABD’de İptal Edilen Nükleer Santraller
Tasarruf tedbirlerinin etkisinin gayet çarpıcı olarak görüldüğü diğer bir saha da ABD’de iptal edilen nükleer santrallerdir. 2008 yılı sonu itibariyle dünyada toplam 370,000 MW kurulu gücünde 436 nükleer santral vardır. Bunların 104 tanesi 100,900 MW kurulu gücü ile ABD’dedir, ve ülkenin elektrik ihtiyacının %19’unu karşılamaktadır.
ABD tasarrufu keşfettiği 1973 Arap petrol ambargosundan önce büyüyen ekonomisinin elektrik ihtiyacını nükleer santrallerle karşılamayı planlıyordu, ve 1970’li yıllarda onlarca nükleer santralın inşasına başlanmıştı. Ancak öngörülmeyen birşey oldu, ve tasarruf tedbirleri büyüyen ekonominin enerji ihtiyacını karşılamaya kafi geldi. Sonunda toplam 107,000 MW kapasiteli değişik yapım aşamalarındaki 97 nükleer santral iptal edildi, ve harcanan milyarlarca dolar boşa gitti. Bu iptallerin %90’ının 1974-1984 arasında olması (gerisi 1985-1995 arasında) ve ABD’de 1979’dan beri yeni nükleer santral kurulmaması, tasarruf tedbirlerinin etkisini açıkça göstermektedir (Kaynak: DOE/EIA Commercial Nuclear Power 1991 (DOE/EIA-0438 (9.1)), Appendix E (page 105) and Nuclear Regulatory Commission).
ABD’de Enerji Verimliliğinin Toplam Enerji Tüketimine Etkisi
Şekil 1’de görüldüğü gibi, ABD’de uygulamaya konan tasarruf tedbirleri sonucu ekonomideki büyüme devam ederken enerji kullanımı 1975 ve 1985 yılları arasında sabit kalmıştır. Yani ekonomideki büyümenin ihtiyaç duyduğu ek enerji, tasarruf ile sağlanmıştır, ve bu, hayat standardını düşürmeden yapılmıştır. 1973 ile 2000 yılları arasında ise ABD ekonomisi %126 büyürken enerji kullanımındaki artış %30’da kalmıştır – yani ekonomideki büyüme hızının beşte birinde. Keza, 1990-2000 yılları arasında sanayi üretimi %41 artarken sanayide elektrik kullanımı sadece %11 artmıştır (Kaynak: National Energy Policy, Report of the National Energy Policy Development Group, May 2001, U.S Government Printing Office, Washington, DC, ISBN 0-16-050814-2).
Şekil 1. ABD’de 1970’lerde uygulamaya konan tasarruf tedbirleri sonucu toplam enerji tüketimindeki azalma. (Kaynak: ABD Enerji Bakanlığı, Enerji Enformasyon Başkanlığı.)
Eğer ABD tasarruf tedbirlerine başvurmayıp günlük hayata ve üretime 1970’deki enerji yoğunluğu seviyesinde devam etseydi, 2000’deki enerji tüketimi %80 veya 79 Quad daha fazla olacaktı, ve enerjiye her gün yaklaşık 1 milyar dolar daha fazla ödüyor olacaktı. (1 Quad enerji = 172 miyon varil petrole eşdeğer; varili $58 üzerinden 1 Quad’ın değeri 10 milyar dolardır). ABD bugün enerjiye her yıl yüz milyarlarca dolar daha az para harcamaktadır, ve bunu büyük ölçüde 1970’li yıllarda ciddiyetle başlayıp uyguladığı ısı yalıtımı gibi tasarruf tedbirlerine borçludur. ABD örneği bize tekrar gösteriyor ki en büyük enerji kaynağı tasarruftur. Üstelik bu kaynak yerli, daimî, ve çevre dostudur (Kaynak: National Energy Policy, Report of the National Energy Policy Development Group, May 2001, U.S Government Printing Office, Washington, DC, ISBN 0-16-050814-2)
ABD Enerji Bakanlığı, 1976’dan beri titiz bir seçme süreci sonunda belirlenen ve sayıları 30’a varan üniversitede ‘Endüstriyel Etüd Merkezleri’ kurdu, ve onları finanse etti. Bu merkezler hizmet alanlarındaki sanayi tesislerine gidip onların üretimini ve enerji kullanımını inceliyor, ve enerji tasarrufu, atıkların minimize edilmesi, ve verimliliğin arttılması üzerine raporlar hazırlıyor. Yapılan araştırmalar, firmaların yılda ortalama $55,000 tasarruf ettiğini gösteriyor. Üniversitelerdeki bu program bugüne kadar sanayide 1.5 milyon isdihdamın yaratılmasını veya korunmasını netice verdi. Ve bu işi yapan mühendislik öğrencileri de gerçek-dünya tecrübesi kazandı, ve enerji verimliliği konusunda uzmanlaştı. ABD Enerji Bakanlığının Endüstri Teknolojileri Programı, bu güne kadar sanayinin enerji girdisinden $8 milyar tasarruf yapmasını, ve enerji maliyetinin düşmesini sağladı.
ABD’nin “Vision 2025” adlı 2025 yılına kadar olan enerji projeksiyonlarıyla ilgili belgede, elektrik enerjisindeki talep artışının yarısının verimlilik tedbirleriyle karşılanması ve verimlilik tedbirlerine yeni santral yapımı gibi ciddi bütçe ayrılması öngörülmektedir. O yüzden 2009’da çıkarılan ekonomiyi canlandırma paketinde hükümet binalarının enerji verimliliğinin arttıtrılması ve 1 milyon evin enerji kayıplarının düşürülmesi için 13 milyar dolar bütçe ayrılmıştır. Keza, 2009’da Kaliforniya eyaleti 3.1 milyar dolarlık 3 yıl süreli enerji verimliliği bütçesini kabul etmiştir. Bu program kapsamında 130 bin evin enerji tüketiminin %20 oranında azaltılması, ‘sıfır net enerji’ kullanımlı örnek ev ve işyerleri kurulması, devlet binalarının daha enerji verimli hale getirilmesi, ve enerji verimliliği ile ilgili genel/mesleki eğitim verilmesi planlanmaktadır. Avrupa Birliği de enerji verimliliğini 2020 yılına kadar %20 arttırmayı hedeflemektedir. Bu tecrübelerden alınması gereken ders, artan enerji ihtiyacımızı karşılamak için masaya konan seçenekler arasında enerji verimliliğinin de potansiyel bir kaynak olarak dikkate alınması, ve önemli kaynak için kaynak ayrılmasıdır.
Binalarda Enerji Verimliliği
Enerji verimliliği, yalıtımdan floresan lamba kullanımına, enerji verimli beyaz eşyadan yüksek verimli elektrik motoru kullanımına kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Herkesi yakından ilgilendiren bir uygulama, binalarda enerji verimliliğidir.
Enerji tasarrufu deyince akla ilk gelen ugulama genellikle ısı yalıtımıdır. Yalıtım projeleri çok defa maliyetlerini tasarruf ettikleri enerji ile bir kaç ayda öderler. Isı yalıtımı yıllardır enerji tasarrufu projelerinin köşe taşlarından biri olmuş, sürdürülebilir ekonomide önemli bir rol oynamıştır. ABD’de binalara uygulanan tüm yalıtım malzemeleri tüketicilere yaklaşık 12 Quad enerji tasarruf ettirmektedir. Bu da yalıtımsız binalara kıyasla %42’lik bir enerji tasarrufuna karşılık gelmektedir. Yalıtım, çevre ve insan sağlığını da olumlu etkiler. 2001 yılında yayınlanan bir raporda ABD’de konut amaçlı, ticarî ve endüstriyel binalarda mevcut yalıtımın sağladığı yıllık tasarruf göz açıcıdır: 23.5 Quad enerji (4 milyar varil petrole eşdeğer), $177 milyar, ve 366 milyon ton carbon (veya 1340 milyon ton karbondioksid) emisyonu (Kaynak: Green and Clean: The Economic, Energy and Environmental Benefits on Insulation,” April 2001, Alliance to Save Energy, pg. vii). Keza, ABD’de Federal Hükümet binalarında 1985-2000 yılları arasında metre kare başına enerji kullanımı %20 azalmıştır.
Türkiye’de binalarda birim alanı veya hacmi ısıtmak için harcanan enerjinin aynı iklim şartları için Avrupa ülkelerine göre 2-3 kat daha fazla olması, Türkiye’nin enerji tasarrufu açısından bir fırsatlar ülkesi olduğunu göstermektedir. Türkiye’de binaların yetersiz yalıtımının enerji maliyetinin yılda 10 milyar TL cıvarında olduğu ifade edilmektedir. Yani binalarımız yeterince yalıtılsa, 10 milyar TL her yıl havaya uçacağına bina sahiplerinin cebinde kalacaktır. Türkiye’de toplam enerjinin üçte birinin konutlarda kullanıldığı, mevcut bina stokunun %80’inin yalıtımsız olduğu, ve yalıtım ile binalarda %50’ye varan tasarruf sağlanabileceği dikkate alınırsa, gerçek rakam muhtemelen daha yüksektir. Isı yalıtımı kullanımını yaygınlaştırmak için 1985’de Binalarda Isı Yalıtımı Kurallarını belirleyen TS 825 Standardı çıkarılmıştır. Bu standart sonradan güncellenmiş, ve yeni standart 14 Haziran 2000 tarihinden itibaren zorunlu uygulamaya girmiştir. Böylece, yeni inşa edilecek binalarda bina zarfından olan yıllık ısı kayıplarının yarı yarıya azaltılması hedeflenmiştir. Ancak Türkiye yazılı dökümanların tek başlarına birşey yapmadığını ‘tekrar’ keşfetmiştir, ve pek değişen bir şey olmamıştır. Çünkü yeterince bilinçlenme yoktur. Aralık 2009’da yürürlüğe giren binalarda ısı yalıtımı yönetmeliği yeni binaların yeterince yalıtılmasını şart koşmaktadır. Ancak mevcut binaların yeterince yalıtılmasının sağlanması için gerekli mekanizmaların devreye sokulması gerekmektedir. Bu tür uygulamalar Türkiye’yi enerji bağımsızlığı ve güvenliğini sağlama amacına yaklaştıracak, ve sera gazı üretimindeki hedeflerini yakalamasına yardımcı olacaktır.
Aslında üniversiteler, ilgili meslek kuruluşları, yalıtım firmaları, ve belediyeler beraber bir takım oluşturarak inşaat sektöründe görev yapan muteahhitleri eğitebilirler, ve binaların enerji kullanımını yarı yarıya düşürebilen tekniklerin yaygınlaşmasını sağlıyabilirler. Böylelikle bireylerin ısıtma ve soğutma masraflarını düşürüp binaların piyasa değerini arttırırken ülkenin enerji açısından dışa bağımlılığını azaltabilirler. Enerji tasarrufuyla beraber termal konfuru da arttıran mantolama gibi yüksek maliyetli projeler teşviklerle (örneğin maliyetin üçte birinin devlet tarafından ödenmesi) yaygınlaştırılabilir, ve ülke adeta bir enerji verimliliği atölyesine çevrilebilir.
Aydınlatmada Enerji Verimliliği
ABD’de üretilen elektriğin %22’si – ki 880 milyar kWh’a karşılık gelir – aydınlatmada kullanılmaktadır. Lamba üretici fimalararına ve güç seviyesine bağlı olarak değişiklikler arzetmekle beraber, akkor lambalar watt başına 18 lümenden daha az ışık üretir, ve tüketilen elektriğin ışığa çevrilme oranı genellikle %6’dan azdır. Ayrıca, akkor lambaların 1000 saat gibi düşük işletim ömürleri vardır. Halojen lambalarda üst sınırlar iki katına kadar çıkabilmektedir. ABD’de ‘2007 Enerji Bağımsızlığı ve Güvenliği Kanunu’ ile 2012’de üretilen akkor lambaların 2007’de üretilenlere kıyasla %25 daha verimli olma zorunluluğu getirilmiştir. O yüzden akkor lambalarla ilgili bu değerler muhtemelen önümüzdeki yıllarda iyileşecektir. Avustralya ve AB’ye dahil ülkelerde de akkor lambalar yasaklanmakta veya kullanımları sınırlandırılmaktadır. Enerji verimli lambalar da vergiden muaf tutularak teşvik edilmektedir.
Floresan lambalar (kompak veya tüp) watt başına 105 lümene kadar ışık üretmektedirler. Bunların elektriği ışığa çevirme verimleri %35’e kadar çıkmakta, ve işletim ömürleri 10,000 saati geçebilmektedir. Yüksek yoğunluklu deşarj lambaların performansı floresan lambalarınkine benzerdir. Düşük basınçlı sodyum lambalar watt başına 200 lümene kadar ışık üretmesine rağmen karekteristik sarımsı ışık rengi ve dolayısıyla düşük renk kaliteleri yüzünden kullanım alanları sınırlıdır. Son yıllarda katı hal teknolojisindeki gelişmelerle ‘aydınlatmanın geleceği’ olarak görülen LED lambalarının kullanımı yüksek ilk maliyetlerine rağmen artmaktadır. LED lambalarının watt başına 400 lümen şiddetinde beyaz ışık üretme potansiyelleri vardır. ABD’nin 2025 yılı hedefi aydınlatmada watt başına ortalama 200 lümen etkinliğine ulaşmak – ki bu da %50 verime karşılık gelir – aydınlatmada elektrik kullanımını yarıya indirmektir. Bu mertebede bir tasarruf ülkedeki 104 nükleer santralden 52’sini kapatmaya veya 52 nükleer santral gücünde yeni nükleer veya fosil yakıtlı santral kurulmasının gerek kalmamasına karşılık gelmektedir. Bu aynı zamanda elektrik üretimi ile ilintili sera gazı üretiminde %11’lik bir azalmayı netice verecektir, ve yılda 30 milyar doların tüketicielerin cebinde kalmasını sağlıyacaktır.
Enerji tasarruflu kompak fluresan lambalar aynı ışık çıktısı için akkor lambalara oranla beşte bir ile üçte bir arasında elektrik enerjisi kullanırlar. O yüzden enerji krizi ortamlarında akla gelen ilk tedbir, düşük maliyetle çabuk sonuç verdiği için verimsiz akkor lambaların yüksek verimli kompak floresan lambalarla değiştirilmesidir. Örneğin 2001’de, ABD’nin Kaliforniya eyaleti bir elektrik krizinin etkisini azaltmak için düşük gelirli ailelere 8 milyon adet kompak floresan lamba dağıttı. Brezilya da 2001’de yaşadığı bir enerji krizi sırasında aynı tedbiri kullandı. Türkiye 2008’de tüm devlet binalarında yüksek enerji verimli aydınlanmaya geçilmesi için bir genelge yayınladı, ve bunu uygulamaya geçirdi.
Elektronik balastlar, aydınlatmada keşfedilmeyi bekleyen tasarruf hazineleridir. Eski manyetik balastları elektronik yenileriyle değiştirmek suretiyle floresan aydınlatma sistemlerinde %30’a varan (hatta bazen aşan) enerji tasarrufu sağlamak mümkündür. Eski tip düşük verimli floresan tüp lambaları aynı miktar ışık veren yüksek verimli yenileriyle (40 W yerine 34 W) değiştirerek de ilave tasarruf sağlanır. Maliyetleri düşük, takması kolay, ve geri ödemesi hızlıdır. Elektronik balastların güç faktörü yüksektir (cos Ø = 0.60 yerine 0.99). Şebekeden reaktif güç çekmediği için elektrik kalitesine olumsuz etki yapmaz, ve maliyet tasarrufu sağlar. Elektronik balastlar yüksek verimli oldukları için düşük sıcaklıkta çalışır. Böylelikle hem daha güvenlidir, hem de uzun ömürlüdür. Manyetik balastlardan farklı olarak elektronik balastlar ışıkta titreşme ve vızıltı yapmaz. Değişken voltajda bile yüksek kaliteli ve sessiz ışık sağlar. Elektronik balastlar devreye girdiği anda tam verimle çalışır, ve tam kapasitede ışık sağlar. Elektronik balastlar piyasada yerli üretim ve ithal seçenekleri ile yaygın olarak bulunmaktadır.
Motorlarda Enerji Verimliliği
Türkiye’de üretilen toplam elektriğin yaklaşık yarısı, sanayi sektöründe kullanılan elektriğin ise yaklaşık üçte ikisi motorlar tarafından tüketilmektedir. Bu da sanayide yüksek verimli motor kullanımının enerji maliyetinin düşürülmesinde ne kadar önemli olduğunu gösterir. Tipik bir motorun satın alma maliyeti, o motorun toplam maliyetinin %2’sinden bile azdır. Enerji maliyeti ise toplam maliyetin %98’i olabilmektedir. Yani tipik bir motor ortalama 20 yıl olan çalışma ömrü boyunca satın alma maliyetinin 50 katından fazlasını, tükettiği enerjinin maliyeti olarak ödetir. Başka bir deyişle, bir motorun bir kaç ayda tükettiği enerjinin maliyeti, o motorun fiatına eşdeğerdir. Ortalama bir motor, satınalma maliyetine eşdeğer enerjiyi 2 ayda tüketmektedir. Hatta 5000 TL’ye satın alınan bir motorun çalışma ömrü boyunca tükettiği enerjinin maliyeti bir milyon TL’yi geçebilir.
Ancak fabrika yöneticilerinin çoğunluğu bunun bilincinde değildir, ve motor alırken standart ve yüksek verimli motorların ilk maliyetindeki az bir farka (genellikle %10 – %25 arası) tamah edip ileride bunun kat kat fazlasını ilave enerji maliyeti olarak ödemektedirler. Bozulan eski motorları da ucuz olduğu için tekrar tekrar sardırmaktadırlar. Halbuki tekrar sardırılan eski motorların zaten düşük olan verimleri daha da düşmekte ve tamirle sağlanan maliyet tasarrufu artan enerji tüketimi ile kısa sürede yok olabilmektedir. Eskisinin yerine alınacak olan yüksek verimli yeni bir motor ise ilave maliyetini tasarruf ettiği enerjiden kısa sürede ödüyecek, çalışma ömrü boyunca da enerji ve maliyet tasarrufu sağlamaya devam edecektir.
Bir örnek vermek gerekirse, 20 hp gücündeki standart bir motorun verimi %88 cıvarındadır. Ama aynı güçteki yüksek verimli bir motorun verimi %91’e çıkmakta, ve en yüksek verimli motorlarda bu değer %93’e ulaşmaktadır. Ortalama %75 yük faktörü ile yılda 6000 saat çalışan 20 hp’lık bir motorun %88.3 verimli standart olanı yerine verimi %93.0 olan yüksek verimli olanının seçilmesi yılda 4102 kWh elektrik enerjisinin tasarrufunu netice verecektir. Türkiye’de her kWh elektrik üretiminde ortalama 0.65 kg CO2 salındığı dikkate alınırsa, yüksek verimli motor yılda yaklaşık 3 ton sera gazının atmosfere girmesini önlüyecektir. Enerji tasarrufu ve çevre katkısına ek olarak yüksek verimli motorlar daha yüksek güvenilirlikleri (ve dolayısıyla daha az arızalanıp daha az üretim kaybına sebep olmaları) ve daha düşük bakım masrafları ile de işletme maliyetlerini düşürürler.
Yüksek verimli motorlara geçmek suretiyle motorların elektrik tüketiminde ortalama %4’lük bir tasarruf sağlanabilir. Fan, pompa, kompresör ve konveyör uygulamalarında olduğu gibi yükün değişken olduğu durumlarda ise motorlara variable speed drive (veya kısaca VSD) olarak bilinen değişken hız sürücüleri (DHS) takmak suretiyle elektrik tüketimini %50’ye hatta bazı durumlarda %70’e varan oranlarda düşürmek mümkündür. Böylelikle sanayi tesislerinin enerji maliyetlerinde ciddi düşüşler sağlanarak firmaların rekabet gücü ve kârlılığı arttırılabilir. Türkiye’de pompa ve fan sistemlerinde %25’lik bir enerji tasarrufu bile yılda yaklaşık 9 milyar kWh elektrik ve 1.4 milyar TL maliyet tasarrufuna karşılık gelir. DHS’nin sağladığı avantajdan şehir suyu pompalama istasyonlarından sorumlu belediyeler, sulama için dalgıç pompa kullanan çiftçiler ve hatta suyunu yer altından temin eden siteler de faydalanabilir. DHS sisteminin maliyeti, monte edildiği motorun maliyetinin bir kaç katı olabilir. Ancak DHS’ler çok defa enerji tüketimini yarıya indirerek kurulum maliyetlerini kısa sürede tasarruf ettikleri enerjiden öderler.
Şekil 2. 90 kW’lık bir su pompasının DHS takılmadan önce ve sonrasında elektrik tüketimi
Örneğin İstanbul’da İSKİ’nin Kavacık terfi merkezindeki 90 kW’lık motora DHS takılması sonucu pompalanan su miktarı aynı kalmasına rağmen elektrik tüketimi Şekil 2’de görüldüğü gibi günde ortalama 1370 kWh’den %49,6’lık bir azalmayla 690 kWh’a düşmüştür. Bu da yılda 248 bin kWh’lik bir elektrik tasarrufunu ve 0.16 TL/kWh’lik birim fiyatı ile yılda yaklaşık 40 bin TL’lik bir maliyet tasarrufunu netice vermiştir. Bu uygulama ile sera etkisi yaparak küresel ısınmaya sebep olan yılda yaklaşık 16 ton karbon dioksitin atmosfere atılması önlenerek çevreye de olumlu katkı sağlanmıştır. Kurulan DHS sistemi yatırım maliyetini tasarruf ettiği enerjiden bir kaç ay gibi kısa bir süre içinde ödemiştir.
Beyaz Eşyada Enerji Verimliliği
Türkiye’de elektrik enerjisinin %7’si konutlardaki buzdolapları tarafından tüketilmektedir. Konut sahipleri 2007 yılında buzdolaplarının tüketmiş olduğu 11 milyar kWh elektrik için yaklaşık 2 milyar TL ödemişlerdir. Buzdolapları enerji verimliliklerine göre A++, A+, A, B, C, D, ve E olarak sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflardaki buzdolaplarının yıllık ortalama enerji tüketimleri sırasıyla 274, 383, 507, 639, 832, 916, ve 1149 kWh’dir. Yani E sınıfı bir buzdolabı aynı büyüklükteki A sınıfı bir buzdolabına göre Şekil 3’de görüldüğü gibi yılda 2 kat, ve A+ sınıfı bir buzdolabına göre ise 3 kat enerji tüketmektedir. Bu yüzden tüketicilerin teşviklerle başta buzdolabı olmak üzere yüksek verimli elektrikli ev eşyalarına yönlendirilmesi ve verimsiz eski ürünlerin yüksek verimli yenileri ile değiştirilmesi için tüketiciler ve/veya üreticilere teşvikler verilmesi ABD ve AB üyesi ülkelerde enerji verimliliği tedbirleri arasında yıllardır yerini almıştır, ve almaya da devam etmektedirr. Örneğin ABD yeni buzdolabı alanlara verimlilik derecesine bağlı olarak 75 ile 175 dolar arasında teşvik vermekte, yüksek verimli ürünlerin üretimini arttırmak için de üretici firmalara ayrıca teşvikler sunmaktadır. Avrupa ülkelerinde de yüksek verimli buzdolapları için tüketicilere 200 euro’ya varan teşvikler verilmektedir.
Şekil 3. Yüksek verimli buzdolaplarına geçiş ile sağlanan enerji tasarrufu
Türkiye son yıllarda öncelik verdiği enerji verimliliğini arttırma faaliyetlerine yeni bir boyut ekliyerek modern dünyanın yıllardır başarı ve kararlılıkla uyguladığı yüksek verimli elektrikli ev aletlerini teşvik etme uygulamasına start vermeli, ve bu uygulamaya da en fazla enerji tüketen elektrikli ev aleti olan buzdolapları ile başlamalıdır. A, A+, ve A++ sınıfları teşvik kapsamına alınmalı, ve teşvik miktarı tüketicileri değişim için harekete geçirebilecek büyüklükte olmalıdır. Değişim kararı eşiğini aşmak için teşvik miktarları A sınıfı buzdolapları için 200 – 250 TL ve A+ sınıfı için de 300 – 350 TL olabilir. İlk yıl, teşvikten yararlanmak için çalışır durumdaki eski buzdolabının getirilmesi şart koşulmalı, ve eski buzdolabı soğutucu gazı usulünce alınıp depolandıktan sonra hurda olarak değerlendirilmelidir – aynen bir kaç yıl önce eski arabaların benzer teşviklerle piyasadan çekilip hurdaya ayrılması gibi. Eski buzdolaplarının piyasadan çekileceği ilk yıl teşviklerin A ve A+ sınıfları için sırasıyla 250 ve 350 TL olması, bu şartın kaldırılacağı ikinci ve sonraki yıllarda da 200 ve 300 TL’ye düşürülmesi uygun olacaktır. Şu anda Türkiye’de pek piyasası olmayan A++ buzdolapları için teşvik miktarı hem ilk yıl hem de sonraki yıllarda 350 TL olabilir. Teklif edilen teşvik miktarları buzdolabı satış fiatlarının %15-20’si kadardır, ve yaklaşık olarak ürünlerden alınan KDV’ye karşılık gelmektedir. Dolayesiyle teşvikler kaynak tahsisi gerektiren direk bir mali külfet getirmiyecek, beyaz eşya satışlarından gelecek olan KDV’de düşüş olarak kendini gösterecektir.
Türkiye’de buzdolaplarının pazar penetrasyon oranı %100’dür, ve ülkede 10 yıldan eski (10 – 30 yıl) yaklaşık 4 milyon buzdolabı olduğu düşünülmektedir. Ortalama verimliliğinin D sınıfı olduğu tahmin edilen bu düşük verimli buzdolaplarının tamamının ürün başına 250 TL teşvikle A sınıfı yeni buzdolaplarıyla değiştirilmesinin maliyeti bir kereye mahsus olmak üzere 1 milyar TL’dir – ki bu da devletin bir haftalık faiz ödemesine karşılık gelmektedir. Ancak yüksek verimli yeni buzdolapları yılda 1.6 milyar kWh elektrik ve 293 milyon TL maliyet tasarrufu sağlıyacak, ve maliyeti 772 milyon TL olan 429 MW kurulu güçlü yeni santrallerin kurulmasına gerek bırakmıyacaktır. Yani teşvik maliyeti yaklaşık 3 yıl içinde tasarruf edilen enerji maliyetiyle geri dönecektir. 10 yılda sağlanacak tasarruf da yaklaşık 16 milyar kWh ve 3 milyar TL olacaktır. Eski buzdolaplarının ortalama D yerine E sınıfı olduğu kabul edilirse, tasarruf miktarları %58 daha fazla olacaktır. Yeni buzdolaplarının A yerine A+ sınıfı olması halinde ise %24 ek enerji ve maliyet tasarrufu sağlanacaktır. O yüzden denebilir ki söz konusu 1 milyar TL’lik kaynak eğer teşvik için kullanılmazsa mecburen düşük verimli eski buzdolaplarının tükettiği fazla elektriği üretmeye devam etmek için yeni santral yapımına gidecektir. Bu da yapılmazsa ülke enerji darboğazına girecek, ve kayıp çok daha büyük olacaktır.
Sonuç
Geçmiş tecrübelerden ve buradaki argumanlardan çıkarılacak sonuç, Türkiye gibi kaynak yetersizliğinden dolayı enerji verimliliği sahasında aktif bir rol oynyer almamış ülkelerin pozisyonlarını tekrar gözden geçirmeleridir. Bu ülkeler enerji verimliliğini en öncelikli alan ilan etmeli, ve enerji verimliliğini hayata geçirmek için bütçeden ciddi kaynak ayırmalıdırlar. Enerji talep artışının en az yarısını yeni santral inşa etmek ve yeni enerji kaynaklarını kullanıma sokmak yerine enerji verimliliği tedbirleriyle karşılamayı planlayan ABD bu konuda güzel bir örnektir. ABD enerji israfını en düşük seviyeye indirmiş olmasına rağmen ekonomik durgunluktan işgücü-yoğun enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiye yönelerek çıkmanın hesaplarını yapmaktadır. Bu tür politikalar Türkiye gibi enerji israfının yüksek olduğu ülkelerde tasarruf edilebilecek yüksek miktarda enerji olduğu çok daha iyi sonuç verecektir. O yüzden enerji verimliliği yüksek öncelikli bir devlet politikası haline getirilmeli, ve bu politika ciddi fonlarla desteklenmelidir. Bu politikanın cazip bir yan etkisi, ekonomik durgunluğun tersine döndürülüp ekonominin canlanmasıdır. Enerji yoğunluğu yani üretilen birim mal ve hizmet için üretilen enerji miktarı OECD ülkeleri ortalamasının 2 katı olan bir ülkenin enerji geleceği enerji verimliliğindedir. Türkiye’nin enerji politikalarının temel hedefi de “sıfır israf” olmalı, ve bu hedefe ulaşmak için topyekün seferberlik başlatılmalıdır.
Bu yaklaşımda ilk adım, enerji verimliliğinin yüksek-öncelikli bir enerji kaynağı olarak tanınmasıdır. Böylelikle diğer santrallara kaynak ayrıldığı gibi enerji verimliliğine de yeterli miktarda ve sürekli olarak fonlama sağlanması gerekçelendirilebilir. Halkın bilinç seviyesi iyi planlanmış kampanyalarla yükseltilmeli, halk fırsatlar konusunda bilgilendirilmeli, ve enerji verimli ürünler ve işlemler teşviklerle desteklenmelidir. Yüksek maliyetli enerji verimliliği projeleri için düşük veya sıfır faizli ve uzun geri ödeme süreli kredi verilmelidir. Ayrıca, enerji verimliliği faaliyetleri yerelleştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Yerel yönetimler ve enerji dağıtım firmaları (elektrik/gaz) enerji verimliliği programlarının halka ulaştırılmasında öncü rol oynamalıdır. Bunu sağlamak için enerji verimliliği faaliyetleri bu kuruluşlar için cazip ve kârlı hale getirilmelidir.