Nasıl Bir Başkanlık Sistemi?
Demokrasilerde kuvvetler ayrılığı prensibi, ve dolayısı ile yasama, yürütme, ve yargı erklerinin uyumlu bir birliktelikle kendi hareket alanlarında bağımsız çalışması esastır. Her erk birbirine etki eder, birbirini kontrol eder, ve adalet içınde birbirini dengeler. Toplumun ortak aklı ve vicdanı olarak hareket eden Yasama, köstek olmadan Yürütme’nin serbest hareket alanını belirler ve yargının da kamuoyu vicdanına uygun kararlar vermesi için hukuki zemini güncel tutar. Yasama ve Yargı, ülke direksiyonunda oturan Yürütme’nin yanlış rotaya sapması durumunda müdahale eder, ve emanet edilen yetkinin suistimal edilmesine karşı güvence oluşturur.
Düzgün işleyen demokratik bir sistemin özellikleri: Hızlı karar alma mekanizmasına sahip etkin bir Yürütme, toplumda adalet hissini tatmin eden hızlı bir Yargı, ve toplumun adeta cisimleşmiş ortak ruhunu temsil eden âkil bir Yasama. Ve de etkinlik için güvene dayalı, ancak suistimal etmeye cüret edecekleri caydırıcı mekanizmaları içinde barındıran demokratik bir zemin.
Yürütme’nin Yasama’nın içinden çıktığı parlamenter demokrasilerde erkler ayrılığı prensibi layıkıyla işlemediğinden büyük sıkıntılar yaşanır. ‘Etkin Yönetim’ ve ‘Adil Temsil’ prensipleri genellikle birbirine zıt işlediği için demokrasinin özüne aykırı seçim sistemleri geliştirilmek zorunda kalınmıştır. Sonunda mecburen ya Adil Temsil’den ya da Etkin Yönetim’den tavizler verilmiştir, ve tabiri caizse her iki erki de tatmin etmeye çalışırken ne Musa’ya yaranılmıştır ne de Harun’a. Örneğin Adil Temsil, toplumdaki tüm farklı seslerin Parlamento’da yansımasını ve halk ile temsilci arasında bir kesinti olmamasını gerektirir. Bu da en iyi dar bölge seçim sistemi ile olur. Yani Parlamento’da 550 vekil varsa, ülke nüfusa göre 550 bölgeye bölünür, ve her seçim bölgesi sadece bir vekil seçip o bölge halkını temsilen parlamentoya gönderir. Seçimler iki turlu yapılacağından her vekil en az %50 oy ile ve dolayısıyla güçlü bir temsil gücü ile meclise gelir, ve vekil, seçmeninin nabzını iyi tutup seçmeninin hassasiyetlerini dikkate alarak oy kullanır. Böyle bir dar bölge seçim sistemi, milletvekili adaylarının belirlenmesinde siyasi parti genel başkanlarının hegomanyasını da sona erdirir, ve ülkeye gerçek demokrasi gelir.
İki turlu ve 550 bölgeli dar bölge seçim sistemi ‘Adil Temsil’ (veya ‘Temsilde Adalet’) şartını tam yerine getirir, ve Yasama gerçek manada halkın temsilcisi olur. Ancak ‘Adil Temsil’ şartını tam sağlayan böyle bir meclisten bir ‘Etkin Yönetim’ (veya ‘Yönetimde İstikrar’) çıkması neredeyse imkansızdır. Böyle bir sistemde milletvekilleri güçlerini direk halktan aldıkları için parti genel başkanlarına eyvallah etmezler, ve özlemini duyduğumuz partiiçi demokrasi gerçek olur. Ancak parti genel başkanlarının güçsüz olduğu bir sistemden güçlü hükümetler çıkarmak da zordur. Kaldı ki ‘Adil Temsil’ kriteri ile oluşan bir parlamentoda bir partinin çoğunluğu sağlaması pek de kolay olmayacağı için, pazarlıklara dayalı koalisyonlarla yönetilmeye razı olmak ve ‘Etkin Yönetim’e veda etmek gerekebilir. Ülkeyi hükümetsiz bırakmamak ve yönetilemez hale düşürmemek için, Türkiye’nin de tabi olduğu parlamenter sistemlerde seçim barajları konarak, dar bölge yerine geniş bölge seçim sistemleri kullanarak, ve büyük siyasi partilere temsilde avantaj sağlayarak ‘Adil Temsil’ ciddi bir şekilde tırpanlanmış, ve üçte bir oy olan bir partinin parlamentonun üçte ikisini teşkil ettiği durumlar bile ortaya çıkmıştır. Halkın bazan yarıya yakınının oyunun temsile yansımaması ise kamu vicdanını yaralamış, ve demokrasiye ve sisteme olan inancı sarsmıştır.
Halkın ayrı bir seçimle Yürütme’nin başını belirlediği Başkanlık sistemi, parlamenter demokrasilerin bu temel çıkmazını ortadan kaldırdıği için akla ve kamu vicdanına son derece uygun bir sistemdir, ve gerçek demokrasiyi mümkün kılar. Yani başkanlık sistemi, ‘Adil Temsil’den hiçbir taviz vermeden ‘Etkin Yönetim’i garanti eder. Akla gelebilecek ‘ya Başkan ülkeyi krallığa çevirirse’ gibi evhamları giderecek garanti ise halkın temsilcileridir, ve halkın demokrasiye inancıdır. Örneğin ABD’de yukarıda bahsedildiği gibi dar bölge seçim sistemi vardır, ve Sanoto üçte iki çoğunluk oyuyla başkanı görevden alabilir. Kaldı ki 20. Asrın başlarında esmeye başlayan kuvvetli demokrasi rüzgarı, Avrupa’daki bir çok krallığı ehilleştirip onları sembolik bir hale getirmiştir – İngiltere, İspanya, İsveç, Danimarka, ve Hollanda’da olduğu gibi. Hatta Osmanlı’da bile 1909’da padişahlık hükmen kaldırılıp sembolik hale getirilmiş, ve imparatorluk İttihat ve Terakki Partisi’nin yönetimine girmiştir. Hak ve hürriyetlerinin farkında olan ve onlara sahip çıkan hiçbir topluma dayatmacı bir rejim gelemez, gelse bile kalıcı olamaz. Kaldı ki otoriterleşme rizki, mevcut parlementer sistemde daha yüksektir, çünkü mecliste çoğunluğu sağlayan bir partinin genel başkanı efektif olarak hem Yürütme’nin hem de Yasama’nın başıdır. Başkanlık sistemi, mevcut sistemdeki Başbakanın otoritesini ciddi bir şekilde tırpanlayacak ve Yasama üzerindeki vesayeti sona erdirecektir.
Başkanlık sisteminin bir diğer avantajı, en yüksek icra mevkileri olan Bakanlıklara, hayatlarını partiye hizmetle geçiren siyasi parti emektarları yerine, mesleklerinde temeyyüz etmiş önde gelen uzmanların atanmasını mümkün kılmasıdır. Akıl ve bilimin hükmettiği bu bilgi çağında, bilgi-tabanlı yönetim daha da önemli hale gelmiştir. Bilgileriyle ön plana çıkmış uzman bakanların atayacakları bürokratlar da partili değil, uzman kişiler olacaktır. Politize olmamış mevcut uzman bürokratlara da dokunulmayacak, ve uzmanlıkta devamlılık sağlanacaktır.
Görüldüğü gibi, Başkanlık sistemi, sadece Başkanın direk seçimle belirlenmesinden ibaret değildir, ve tartışmalar bu dar alana indirgenmemelidir. Başkanlık sistemi, tam teşekküllü bir ‘sistem’dir, ve sistemin diğer öğeri de tartışmaların parçası olmalıdır. Örneğin ‘Adil Temsil’ ve dolayısı ile ‘Güçlü Yasama’ için dar bölge sistemi ciddi bir şekilde dikkate alınmalıdır – parti genel başkanlarının otoriteleri ciddi bir kayba uğrayacak olsa bile. Ayrıca, etkin yönetim ve daha ileri demokrasi için, Valilikler ve Kaymakamlıklar kaldırılmalı (aynen bir zamanların Nahiye Müdürlüklerinin kaldırıldığı gibi) ve iki turlu seçimle başa gelen Belediye Başkanları en yüksek mülki amir olmalıdır. Bakanlık (veya Kurum) il teşkilatları da Vali üzerinden değil Ankara’daki merkezle direk irtibat içinde iş yapmalıdır.
Başkanlık sisteminin bir öğesi olarak yerel yönetimler güçlendirilmeli, gerekirse iller birleştirilerek tüm ülkede sadece Büyükşehir Belediyeleri’nin olması sağlanmalıdır. Belediye meclis üyeleri de dar bölge sistemi ile seçilmelidir – ki her sokak veya mahallle kendi meclis üyesini bilsin, ve gerekirse direk olarak ondan hesap sorsun. Yerel seçimler de 5 yıl yerine 4 yılda bir yapılmalıdır. Ayrıca, Ankara’daki bir çok yetki yerel birimlere aktarılmalıdır – aynen Kalkınma Ajansları örneğinde olduğu gibi. Yasama ve Yürütme’nin net hatlarla ayrıldığı Başkanlık sisteminin üniversitelerdeki yansıması, ‘Yasama’yı temsil eden ‘Senato’ üyelerinin ilgili üniversite birimlerini temsilen seçilerek gelmesi, ve Senato Başkanı’nın Yürütme’nin başı olan Rektör’ü dengeleyici bir rol üstlenmesidir. Rektörün uyacağı kuralları Rektör başkanlığındaki Senato’nun belirlediği mevcut sistem suistimale açıktır.
Kısacası, halka şüphe ile bakan düşünce tarzı, yerini halka güvenen ve halka etkin hizmet etmeye odaklanan bir yaklaşıma bırakmalıdır. Yani vesayetler ve prangalar tamamen kaldırılıp her türlü imtiyazlara son verilmeli, ve ülke gerçek demokrasi ile tanışmalıdır. Devlet yerine birey-odaklı kısa ve öz bir Anayasa ile taçlanmış bu cesur demokratik açılım, kangren olmuş bir çok derdimizi kökünden bitirmekle kalmayacak, yeni bir atılım için ülkenin önünü açacaktır.
Bu makale 7 Nisan 2013 tarihli Yeni Şafak gazetesinin Yorum sayfasında yayınlanmıştır.