EĞİTİMİN RASYONEL BİR ZEMİNDE MODERN DÜNYA STANDARTLARINA ÇIKARILMASI

 

Eğitim sisteminin her kademede evrensel değerlere, bireysel beklentilere, ve değişen dünya gerçeklerine uyumlu ve ülkenin ihtiyaçlarına cevap vermeye odaklı bir hedefi olmalıdır. İçinden geçmekte olduğumuz AB süreci, gerçek hayattan kopuk ve değişime büyük etapta kapalı eğitim sistemimizi objektif olarak değerlendirmek ve modern dünya standartlarına çıkarmak için önemli bir fırsat sunmaktadır. Bu fırsat, eğitimin içinde bulunduğu misyonsuzluk ve gerçek dünyadan kopukluktan çıkarılıp akıl ve bilimin hükmettiği rasyonel bir platforma oturtulması için iyi kullanılmalıdır.

Eğitim sistemimizin tüm problemleri sonunda özürlü demokrasiye ve sınırlı kişisel hak ve özgürlüklere, ve muasır medeniyet yerine güvenlik odaklı modası geçmiş ezberlerin esas alınmasına dayanır. Türkiye’de eğitim kurumlarının bir an önce modern dünya standartlarına çıkması için işe eğitime kaynak aktarmakla değil eğitimin oturduğu zemini özürsüz demokrasi ve en geniş çapta kişisel hak ve özgürlüklerle donatmakla başlamalıdır. Değişim sürecinde öncelikle üzerinde durulması gereken konular şöyle özetlenebilir:

  1. Eğitimde zamanın şartlarına uygun bir vizyon ve misyon geliştirilmeli ve hayata geçirilmelidir. Her aşamada ne yapıldığı, niçin yapıldığı, ne hedeflendiği, ve hedeflere ne ölçüde ulaşıldığı sorgulanmal, ve böylelikle rasyonel bir zemin oluşturulmalıdır. Eğitim kurumlarının başarısının SBS veya ÖSS puanlarına indirgenmiş olması çok hazin bir durumdur, ve acil tedbir alınmasını gerektirir.
  2. Milli Eğitim Bakanlığı’nda bürokrasi çarkları ağır dönmekte, ve Bakanlık yenilikçilik yerine statükocu bir tavır sergilemektedir. Genellikle modern dünya  yerine geçmiş uygulamalar referans alınmakta, ve değişim konusunda bir ürkeklik görülmektedir. Değişen dünya ve ülke şartları gözönüne alınarak Bakanlık organizasyon şeması ve görev tanımları gözden geçirilmeli, ve bakanlık daha etkin ve hızlı hizmet vermek için misyonu doğrultusunda dinamik bir yapıya dönüştürülmelidir. Hızla değişen dünyada değişime aynı hızla ayak uyduramıyanlar kendilerini geri kalmaya mahkum ederler.
  3. Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim ile ilgili çok zengin içerikli bir web sitesi olması lazımdır. Öyle ki başta öğretmen ve öğrenciler olarak eğitimle ilgili güvenilir ve otoriter kaynak arayan herkesin aklına gelen ilk site MEB sitesi olmalıdır.
  4. Eğitimin hedefi ve mezunların profili net olarak ortaya konmalıdır. Mezunların sahip olması hedeflenen özellik ve beceriler konusunda geniş bir mutabakat sağlanmalı, sonra da bu hedeflere nasıl ulaşılacağı konusunda bir yol haritası hazırlanmalıdır.
  5. Devlet merkezli eğitim sisteminden birey merkezli esnek bir sisteme geçilmeli, ve bireyin yetenekleri ölçüsünde ve kendi hızında gelişimine destek esas olmalıdır. Bilgi çağında en büyük zenginlik olan beyin gücü ancak böyle gelişir.
  6. Hasta bir ruh halini yansıtan “güvenlik” odaklı ve “iç ve dış tehdit” algısına dayalı şüpheci devlet mentalitesi terkedilmeli, ve okullarda genç beyinlere düşmanlık ve korku aşılamaya son verilmelidir. Korku ve gerilimin ve savaş ruh halinin hükmettiği ortamlarda sağlıklı eğitim ve gelişim olamaz. Kavgacı zeminler şiddeti besler, düşman algısını yaygınlaştırır, ve iç çatışmaya yol açar. Bu etapta, Sovyet tehditinin de kalkması ve soğuk savaşın sona ermesiyle artık işlevini yitirmiş olan Milli Güvenlik derslerine de son verilmelidir.
  7. Geçmişe odaklanmayı bırakıp yüzler geleceğe çevrilmeli, ve Bismark’ın “Gerçek politikacı geçmiş olayların hınç ve intikamını alan kişi değil, bu olayların tekerrürüne engel olan kişidir” sözü yaşamın bir parçası haline getirilmelidir.
  8. Milli Eğitim Bakanlığı da köklü bir mentalite değişiminden geçmeli, ve kendi kadrolarına korku salan “şüpheci” ve “cezalandırıcı” bir yaklaşım sergilemeyi terketmelidir. Ancak askeri kurumlarda görülen “tam itaat” beklentisi ve “teftiş” havası yönetim ve öğretmen kadrosunu olumsuz etkilelemekte, ve “soruşturma açılır” korkusu her hürlü insiyatifin önünü kesmektedir. Sonunda okullar şekilciliğe sarılmakta, ve dinamik ve yenilikçi olması gereken eğitim kurumları ürkek ve durağan bir hale gelmektedirler.
  9. İnsana güven esas alınmalı, ve devlet artık herşeyi sıkı bir control altında tutma içgüdüsünü bırakmalıdır. Eğitimde öğretmene güven esastır, ve öğretmene şüphe ile bakılan ve her hareketinde ard niyet aranan bir sistemde etkin eğitimden söz edilemez. Eğer öğretmenlere bir insiyatif verilmeyecekse  ve öğretmenlerden her yıl aynı ezberleri tekrarlaması bekleniyorsa, bu işi robotlar veya merkezi yayınla televizyonlar çok daha iyi ve çok daha ucuza yapar. Öğretmenler uygun gördükleri her türlü malzemeyi – kitap, dergi, gazete, internet sitesi, vs – sınıfa getirip onları tastışabilmeli, ve uygun gördüklerini tavsiye edebilmelidir. Artık “ya öğretmen yanlış yaparsa” evhamı bir kenara bırakılmalı, ve öğretmenlarin iyi niyet ve muhakemelerine güvenilmelidir. Böylelikle öğretmenler aktif eğitimin parçası olacak, ve sınıfa bir heyecan gelecektir. Bu etapta öğretmenlere, gerekirse müdürün de oluruyla, sınıf şartlarına bağlı olarak müfredatta esnek davranmasına izin verilmeli ve öğretmenler formalite robotluğundan kurtarılmalıdır. Uygulamada hatalar çıkarsa sistem kendi içinde gerekli düzeltmeleri yapacaktır. Ayrıca, öğretmenler üzerindeki ciddi boyuttaki kağıt işleri asgari seviyeye indirilmeli, ve öğretmenlerin formaliteler yerine öğrencilerine odaklanması sağlanmalıdır.
  10. Her meslek sahibi gibi, öğretmenlerin de iş garantisi kanun koruması değil kaliteleri olmalıdır. Bunu da sağlamanın yolu öğretmenlerin memur statüsü yerine üçer yıllık kontratlar halinde sözleşmeli olarak istihdam edilmeleridir. Sözleşmeli öğretmenlerin ücretleri yüksek tutularak sözleşmeli istihdam teşvik edilmelidir.
  11. Milli Eğitim Bakanlığı askerî bir yapıyı andıran mevcut merkeziyetçi yapıyısını lağvetmeli, ve öğretmek atamaları, okulları teftiş, ve hatta müfredatta değişıklik ve ders kitabı seçimi gibi bakanlık yetkilerinin büyük bir kısmını modern demokrasilerde olduğu gibi yerel birimlere yani İl Milli Eğitim Müdürlüklerine aktarmalıdır. Bakanlık genel politikalar geliştirip koordinasyon ve işbirliğini sağlamalı, ama yerel birimlerin yeni okul açma, görevden alma, ve bakanlıkça tavsiye edilen müfredatta değişiklik yapma gibi yetkileri bulunmalıdır. Bu fikri uçuk bulanlara şunu belirtelim ki ABD’de İl Eğitim Müdürleri politikacılar gibi seçim ile başa gelir, ve İl Eğitim Müdürlükleri eyaletçe belirlenen genel politikalar çerçevesinde kalmak üzere bizdeki Bakanlık yetkilerine sahiptir. Eğer muasır medeniyete ulaşma konusunda samimi isek artık tabu haline dönüşen ve bizi Ortaçağ karanlıklarına mahkum eden ezberleri terketme cesareti gösterilmelidir.
  12. Personel değerlendirme ve müfettişlik mekanizmalarında köklü değişiklikler yapılmalıdır. Öğretmenleri veli ve öğrenci katkılarını da gözönüne alarak her yıl okul müdürleri değerlendirmeli, müdürü de kimliklerini saklı tutarak  tüm öğretmenler değerlendirmelidir, ve bu yıllık değerlendirmeler ilgili Milli Eğitim Müdürlüklerine sunulmalıdır. Makul bir itiraz mekanizması da tesis edilmelidir. Okul müdürleri de bağlı bulundukları Milli Eğitim Müdürlerini değerlendirip bir üst makama göndermelidir. Yani sistem kendi kendini değerlendirme ve kontrol etme (otokontrol) mekanizmasını geliştirmeli, ve böylece demokratikleşme yönünde önemli bir adım atılmalıdır. Bu değerlendirme puanları üst görev atamaları ve kademe yükselmeleri için önemli bir kriter teşkil etmelidir. Müfettişler sadece okulları denetlemeli ve müdürlerle muhatap olmalı, ve sınıf ortamında öğretmenleri teftiş etme ve sınırlı gözlemlerine dayanarak onlar hakkında rapor tutma uygulamasından vazgeçmelidir. Eğer öğretmen katkısına ihtiyaç duyarlarsa, öğretmenlerle toplu olarak görüşmeler yapılabilir. Ayırca müfettişler raporlarını Ankara’ya değil yerel Milli Eğitim Müdürlüklerine vermelidir. Okul müdürleri öğretmen alımı dahil okulla ilgili konularda geniş yetki sahibi olmalı, ve okulun performansından sorumlu tutulmalıdır.
  13. Okullarda tek tipçi ve şekilci yaklaşımın bir parçası olan kılık kıyafet düzenlemeleri ile ilgili katı kurallar kaldırılmalı, ve esneklik bir kural olmalıdır. Öğrenci ve öğretmenlerdeki tek tip kıyafet hür düşünce, yaratıcılık, ve hayal gücünün ön plana çıkması ve serbestiyet havasının solunması gereken eğitim kurumlarını adeta askeri kışla havasına büründürmekte, ve öğretmenleri de eğitmenlik yerine formalite polisliği yapmaya itmektedir. Kılık kıyafet ve şekilciliğe verilen bu öncelik öğrenmeyi ikinci plana itmektedir. Öğretmenler mesleğin ciddiyetne uygun ama oldukça serbest giyim çeşnileriyle okullarda olması gereken ve zihinsel gelişim için şart olan serbestiyet havasına katkı yapmalıdırlar.
  14. Ders kitaplarındaki katı devlet kontrolüne son verilmelidir. ABD’de olduğu gibi, ders kitabı yazma işi serbest rekabet ortamı içinde özel sektöre bırakılmalı, ve Milli Eğitim Bakanlığı sadece konu başlıklarını belirlemekle yetinmelidir. Böylelikle bu yarış havası içinde ders kitaplarına kalite gelecek, ve öğrenciler ABD ve AB ülkelerinde hayranlıkla baktıkları kitaplara kavuşacaklardır. Bakanlık onay mekanizmasıyla ders kitaplarını tekeli altında tutma uygulamasından vazgeçmeli, ve kitaplar hakkında uzman incelemlerini web sitesine koymakla yetinmelidir. Öğretmenler birey veya zümre olarak veya İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri ilgili öğretmenlerden oluşan bir komisyon aracılığıyla serbest piyasada en uygun gördükleri kitabı ders kitabı olarak seçebilmelidir. Türkiye artık korkularını atmalı, insanlarına şüpheyle değil güvenle bakma fikrine alışmalı, ve gerçek cumhuriyetle yüzleşmelidir.
  15. Din dersi konusunda şeffaf ve dürüst olunmalı, ve durumu olduğundan farklı gösterme gayretlerine son verilmelidir. Bilindiği gibi din, tüm kültür ve medeniyetlerin önemli bir unsurudur, ve kültür ve medeniyetlerle ilgili derslerde dinler hakkında bilgi önemli bir yer tutar. Ancak bu tür genel kültür dersleri tüm dinlere aynı mesafededir, hepsi objektif olarak ele alınır, ve bu derslerde hiç bir dinin ibadet tarzları öğretilmez. Ve Batı’da bu tür dersleri belli bir din yerine dünya dinleri ve medeniyetler tarihi konusunda uzman olan kişiler verir. Bizdeki Din Kültürü ve Ahlak dersleri “laik devlet” ilkesince genel kültür dersleri olarak bu çerçevede verilmeli, ve belli bir dinin öğretileri de seçmeli olarak müftülüklerce tayin edilen din adamları tarafından verilmelidir. Ancak vatandaşların çocuklarını kendi istekleriyle gönderdikleri özel okulların zorunlu veya seçmeli olarak vereceği ilave din derslerine devlet yine ”laik devlet” ilkesinde karışmamalıdır. Modern dünya uygulaması böyledir. Evet, laik devlet vatandaşlarına belli bir dini empoze etmez ve onun gereklerini öğretmez; ama yine laik devlet çocuklar dahil tüm vatandaşların istediği zaman ve yerde din dersi alıp vermelerine de karışmaz. Bu etapta devlet, yine laik anlayışa uygun olarak, Kur’an kurslarına getirdiği yaş sınırlamasını kaldırmalı ve din öğrenme konusunda engel çıkarmamalıdır. Batı ülkelerinde çocuklar dahil istiyen herkes hafta sonu veya hafta içi istediği zaman kilisedeki eğitim programlara katılıp dinini öğrenebilir. Ve dine saygılı laik devlet bu dini programlara hiç bir şekilde karışmaz, ve onları denetlemeye kalkmaz.
  16. Devlet okullarının yükünü azaltan ve onlara alternatif sunan özel okullardan vergi alınması uygulamasına son verilmeli, ve okulların ücretlerinin makul seviyeye inmesi sağlanmalıdır. Hatta uzun vadede öğrencilerin devlete yıllık maliyeti tesbit edilmeli, ve  devlet özel okullara öğrenci başına bu miktar kadar katkı yapmalıdır. Böylelikle özel okulların yaygınlaşması sağlanmalı, ve devlet okullarının yükü azaltılmalıdır – aynen devletin özel sağlık kuruluşlarına bir katkı payı ödeyerek sağlıkta hizmet ağını genişletmesi ve çok sayıda özel sağlık kuruluşunu sisteme kazandırması gibi.
  17. Türkiye’de hala yasakçılık esas serbestiyet istisnadır, ve bu durum artık tersine dönmelidir. Yasakçılığın esas olduğu ortamlarda zihinler, hayaller, ve yaratıcılık az gelişmiş kalmaya mahkumdur.
  18. Sınav odaklı mecut sistemin temel fonksiyonu öğrencilere bilgi ve beceri kazandırmak yerine onları sıralamak, ve puanları belli bir sınırın altında kalanları elemektir. Dolayesiyle okullarda öğrenciler kendilerini değişik sahalarda geliştirme yerine sıralamada daha üst seviyelere tırmanmaya ve arkadaşlarını geride bırakmaya çalışmaktadırlar. Böylelikle kişisel gelişim mekanları olması gereken eğitim kurumları adeta bir yarış pistine dönmüştür.
  19. Modası geçmiş ezberler bırakılıp, akıl ve bilim rehber alınmalıdır. Duvarlara asılan “Hakiki mürşit ilimdir” sözü akıllara işlenmeli, ve hayata geçirilmelidir. Öğrencilerin muhakeme etme ve yorumlama becerileri geliştirilmelidir.
  20. Ne kadar aykırı olursa olsun fikirleri düşman ilan etmeyi bırakıp “Söylediğin şeyi tasvip etmiyorum, ancak onu söyleme hakkını ölesiye müdafaa edeceğim” sözünde ifadesini bulan gerçek fikir özgürlüğü tesis edilmelidir. Düşünce özgürlüğü olmayan yerde gerçek eğitim de yoktur.
  21. Okullar genç beyinleri formatlama ve bilgi yükleme merkezleri olmaktan çıkarılıp eski ABD başkanı T. Roosevelt’in “Eğer insanı, sadece akıl yönünden eğitiyor ahlak yönünden eğitmiyorsanız, toplumun başına yalnızca bir bela yetiştiriyorsunuz demektir” sözüyle ifade ettiği gibi etik ve insanî değerlerin etkin olarak verildiği kurumlar haline getirilmelidir.
  22. İnsan fıtratına aykırı olan ve birlik, kuvvet, ve huzur yerine bölünmüşlük, zayıflık, ve kavganın kaynağı olan tek tipçi ve tek doğrulu yaklaşım terkedilmeli, ve bu hürriyetler çağında birlik, kuvvet, ve huzurun teminatı olan gerçek demokrasi ve kişisel ve kitlesel hak ve hürriyetler esas alınmalıdır.
  23. Tek tipçiliğin kalıplaşmış şekli olan resmî ideolojilerin ve değişmez doğruların zamanı geçmiştir, ve geçeli yarım asır olmuştur. Artık ideolojiler ve doğrular bireyselleşmiştir, ve devletlere değil bireylere aittir. Ideolojik dayatmalar beyinlere konan ambargolardır, ve sonucu düşünce özürlü ve müstemleke mentalitesinde özgüvenden yoksun bireyler yetiştirmektir. Dünyadan kopuk Kuzey Kore ve dünya teknoloji devi Güney Kore, ideolojik ve hür düşünce esaslı yaklaşımların sonuclarını gösteren ibretli bir tablo sunmaktadır.
  24. Değişik tip okullar arası yatay ve dikey geçişe tam bir serbestiyet getirilmelidir. Orta öğretime yanlış bir tercihle başlayan öğrencilere bu hatalarını sene kaybı olmadan telafi imkanı verilmelidir. Düz liselerden meslek liselerine, meslek liselerinden de düz liselere geçişte hedef zorlaştırmak değil, kolaylaştırmak olmalıdır. Bir örnek vermek gerekirse, bizde meslek lisesini bitiren bir öğrenci ABD’de normal lise mezunlarının girebildiği her üniversiteye girebilir.
  25. Katsayı uygulaması tümünle kaldırılmalıdır. ÖSS puanı ile üniversitedeki başarı arasında yakın bir korelasyon vardır. Buna dayanarak üniversite ve bölüm şeçiminde kişinin mezun olduğu lise tipine (meslek, düz, anadolu, vs) ve lisedeki bölümlerine (sayısal, eşit ağırlık, vs) bakılmaksızın, öğrenciler puanlarının tuttuğu yere girebilmelidir. Örneğin, eşit ağırlıktan mezun bir öğrenci eğer fen puanı yeterli ise tıp veya mühendisliğe girebilmelidir. Lise öğrencilerinin meslek tercihlerinin ilerliyen yıllarda değişebileceği dikkate alınmalı, ve tercihlerini sistem değil kendi performansları sınırlamalıdır.
  26. Dünyada her halde yabancı dil öğrenimine bizim kadar fazla zaman ve kaynak ayırarak yabancı dili bizim kadar az öğrenen başka bir ülke yoktur. Bunun da sebebi   yabancı dil öğrenme yerine sınavlara ve dersten geçmeye odaklanmaktır. Mevcut sistemde yabancı dil eğitimi 4. sınıfta başlamaktadır. Ancak dil öğrenme verimi  yaş ile ters orantılıdır, ve doğru yaklaşım yabancı dil eğitimine 4. sınıfta başlamak değil 4. sınıfa kadar olan süreçte büyük etapta tamamlamaktır. Bu, minik öğrencilere ana okulundan itibaren her gün bir ders (40 dakika, ki haftada üç buçuk saat eder) çocukların ilgisini çekecek ve yaş seviyelerine uygun yabacı dilde çizgi veya normal filim kasetleri seyrettirerek pekala yapılabilir – hem de yabancı dil öğretmenine ihtiyaç duymadan. Örneğin 1. sınıftaki öğrenciler için hedef 500 kelime ile konuşulan bir dil olur, 4. sınıf öğrenciler için de bir kaç bin kelime ile konuşulan bir dil. Videolu eğitim bol resimli çocuk kitaplarıyla takviye edilir, ve öğrenciler Türkçe ile beraber yabancı bir dili öğrenir. İstiyen öğrencilere filmin kopyaları verilip (veya internetten indirmeleri sağlanıp) öğrencilerin kendi evlerindeki TV veya bilgisayardan tekrar seyretleri sağlanabilir. Filimler ilk yıllarda alt yazısız, sonra Türkçe alt yazılı, ve daha sonraki yıllarda da İngilizce alt yazılı olabilir. Böylelikle düzgün telaffuz ve cümle yapıları ile birlikte doğru yazım ve imla kuralları da öğrencilerin zihinlerine kalıcı olarak kazınır. Daha sonraki yıllarda ise öğrencilerin zihinsel muhakeme kabiliyetleri yeterince gelişince gramer bilgileri verilmeye başlanır, ve öğrenciler zaten ikinci bir ana dil gibi bildikleri yabancı dilin çatısını zevkle öğrenirler. Yabancı dil eğitimini çocukların en alıcı oldukları küçük yaşlarda öğretilmemesi büyük bir kabiliyet israfı, bu eğitimi sonraki yıllarda verilmesi ise bir zaman ve kaynak israfıdır. ÖSS’de yabancı dil sorularına yer verilmesi sağlanarak da öğrencilerin yabancı dile çok daha ciddiyetle eğilmesi sağlanır.
  27. Meslek lise müfredatları yerel ihtiyaçlar dikkate alınarak iş dünaysının talepleri dikkate alınarak hazırlanmalıdır. Öğrencilere de kazandıkları ve icra edebilecek seviyeye geldikleri beceriler için sertifika verilmelidir. Ancak sertifika standartları hassasiyetle gözetilmelidir.
  28. Gerçek hayata bir katkısı olmayan test çözme becerini geliştirmeye yönelik SBS veya ÖSS hazırlık dersanelerinde boşa harcanan zaman ve kaynak ciddi boyuttadır. Dersanelerin meslek edindirme ve beceri kazandırma gibi yapıcı rollerde kullanılmasının yolları araştırılmalıdır. Eğer liselerin işlevi ÖSS’ye hazırlıktan öteye geçemiyecekse ve bir lise mezununun değeri ÖSS puanı ile ölçülecekse, ÖSS’ye hazırlama konusunda gayet uzman olan dersanelerin lise diploması vermelerinin önü açılmalıdır. Böylelikle öğrencilerin lise ile dersane arasında mekik dokuması önlenmeli, ve okulların yükü azaltılmalıdır. Tasarruf edilen kaynakla de çocuklarını büyük fedakarlıklarla dersaneye gönderen ailelerin maddi yükü azaltılmalıdır.
  29. İlköğretim öğrencilerine okuma ve okuduğunu anlama alışkanlığı kazandırılmalıdır. Bu da öğrencilere belli sayıda kitap okuma zorunluluğu getirerek ve anlama seviyesi ölçülerek sağlanabilir. Batı’da öğrencilerin kitabı anlıyarak okuyup okumadığı bilgisayarda verilen bir test ile kolayca belirlenir. Bilgisayarıca sorulan kitapla lgili 10 sorudan en az 7’sine doğru cevap veren öğrencilerin kitabı okuyup anladığı kabul edilir. Aksi taktirde öğrenciden kitabı tekrar okuması istenir. Bu şekilde öğrencilere okuma sevgisi aşılanır, ve ömür boyu sürecek anlıyarak okuma alışkanlığı kazandırılır.
  30. OECD ve Dünya Bankası, Türkiye’de eğitim ile ilgili oldukça kapsamlı ve objektif raporlar hazırlamışlardır. Bu raporlar dikkatle incelenmeli, ve tavsiyeler dikkate alınmalıdır.
  31. Orta öğretimde öğrencilere güzel yazma ve imla kurallarını doğru kullanma becerisi kazandırılmalıdır. Bunu sağlamanın bir yolu güzel yazma dersi notunun lise not ortalaması ile birlikte ÖSMY’ye rapor edilerek ÖSS puanına eklenmesinin sağlanmasıdır. Veya ABD’deki SAT ve ACT sınavlarında olduğu gibi, belli bir sürede verilen bir konu hakkında yazılan bir paragrafı ÖSS’nin parçası yapmak lazımdır.
  32. Liselerde “gerçek” müfredatı MEB değil ÖSS içeriği, ve dolayesi ile ÖSYM belirlemektedir. Bu iki başlılığı önlemek ve MEB’i işlevsel hale getirmek için işe bu iki kurumu tek bir çatı altına almakla başlamak lazımdır, ve ÖSYM MEB bünyesine alınmalıdır.
  33. Demokratik yaklaşım, kararlarda çoğunluğun esas alınmasını, ancak azınlığın da haklarının teminat altına alınmasını gerektirir. O yüzden lise eğitiminin esas gayesi, üniversiteye giremiyecek olan büyük öğrenci kitlesini gerçek hayata hazırlamak, ve onları mezuniyetten sonra topluma katkı yapacak ve iş hayatında fonksiyonel kılacak becerileri kazandırmak olmalıdır. Yani her düz lise mezunu, adeta bir meslek lisesi bitirmiş gibi kayda değer becerilere sahip olmalıdır.

Bu sebeple, ÖSS ve Lise müfredatı “beceri” odaklı olarak yeniden yapılanmalı, ve.ÖSS puanının en az 1/3’ü şu alanlardan gelmelidir:

:

 

  1. Bilgisayar Becerisi (WORD, EXCEL, POWERPOINT, INTERNET)

 

  1. Hızlı Daktilo Becerisi

 

  1. Genel Sağlık Bilgileri

 

  1. 4. Genel Trafik Bilgileri

 

  1. 5. Genel Kültür ve Dünya Olayları

 

  1. 6. Sanat, Spor, ve Ders Dışı Faaliyetler

 

  1. 7. Güzel Yazma Becerisi

 

  1. 8. Yabancı Dil (Pratik)

 

 

 

Liseler, öğrencileri üniversite ile beraber gerçek hayata hazırlayan kurumlar haline getirilmelidir. Böylelikle lise eğitimi bir anlam kazanacak, ve liseler çağdaş eğitim kurumları haline gelecektir.

 

 

Zaman rüzgarını arkaya alıp yelkenleri şişirebilmek ve çağı yakalıyabilmek için, zamanın akışını iyi okumak ve ona göre hareket etmek lazımdır. Yoksa futboldaki tabiriyle ofsayta düşülür, ve tüm emekler boşa gider. Bugünkü hastalıkları yüz sene evvelki tıp ilmi ve ilaçlarıyla tedavi etmek ne kadar geçersizse günümüzün toplumsal ve toplumlararası problemlerini de dünkü metodlarla halletmeye kalkmak o kadar geçersizdir. Geçmişe taassupla sıkı sıkı yapışıp zamanın değerlerine sırtını çeviren ve hatta zamana savaş açan ülkelerin geri kalmışlığı da medar-ı ibrettir. Mazinin karanlık derelerinde mahsur kalan ülkeler bu tabloyu iyi irdelemeli, ve usta bir satranç oyuncusu gibi, adımlarını neticelerini düşünerek atmalıdır. Benzer ağaçları birbirinden ayıran nasıl meyveleri ise, iyi fikirleri de kötülerinden ayıran neticeleridir. AB süreci, Türkiye’nin alışageldiğimiz dededen kalma metodlarla neyi ne için yaptığını sorgulamadan iş yapma alışkanlıklarını tekrar gözden geçirmesi ve eğitim dahil tüm politikalarını rasyonel bir çizgiye oturtması için muazzam bir fırsattır. Umulur ki Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirecek, ve geçmiş saplantılardan sıyrılıp akıl ve bilimi rehber edinerek modern dünyada saygın yerini alacaktır.