2013 ÖSYS Yerleştirme Sonuçları Üzerine Kritik Bir Analiz
Bu yıl 1 milyon 925 bin adayın ÖSYS’ye başvurusuyla başlayan üniversiteli olma serüveninde sona gelindi ve 2013 Üniversiteye yerleştirme sonuçları açıklandı. ÖSYM tarafından ilan edilen sonuçlara göre, tercih yapma hakkı elde eden 1 milyon 800 bin adaydan 1 milyon 112 bini tercih yaptı, ve bunlardan 878 bini – 386 bini lisans, 287 bini önlisans, ve 205 bini de açıköğretim programlarına yerleşerek – üniversiteli oldu.
Tabi olaya yüzeysel bakanlar, gözlerini yine lisans ve önlisans programlarındaki toplam 782 bin kontenjandan boş kalan 109 bin kontenjana (36 bin lisans + 73 bin önlisans), yani üniversitelerde kontenjanların %14’ünün boş kalmasına çevirdi. Bu oran, 4 yıllık ve üzeri lisans programlarında %8.5 iken, 2 yıllık önlisans programlarında %20.3 oldu. Devlet-vakıf açısından bakınca da 109 binlik boş kontenjanın 75 bini (%68) devlet üniversitelerinde, 24 bini (%22) vakıf üniversitelerinde, 10 bini (%9) KKTC’de, gerisi de (bin 119 veya %1) diğer ülkelerdeki üniversitelerde yer aldı.
Boş kontenjanlarla ilgili olarak ‘bilgilendik’ deyip her yıl yaptığımız gibi burada noktayı koyup işimize bakabiliriz. Ama istatistiki bilgiler ‘kuru bilgi’ sunmak için değil, politika oluşturmaya veya politika değişikliğine dayanak oluşturmak içindir. Yani kritik düşünceyle muhakeme mekanizmasını devreye sokup bilgiyi eyleme dönüştürmek içindir. Zaten üst düzey bürokratlardan beklenen de budur. Bunun için de detaya itina ve kıvrımlarda saklı cevherleri ortaya çıkarmak gerekir. Malum, şeydan detayda gizlidir derler.
Devlet üniversitelerindeki boş kontenjanların bir kısmı ek yerleştirme ile dolacaktır. Ama büyük çoğunluğu yine boş kalacaktır. Öğrenci sayısı öğretim elemanı sayısından az olan bölümler varlığını devam ettirecek, ve atıl durumdaki öğretim elemanlarına bu milletin kazancından kesilerek gelen vergilerden tam maaş ödenecektir. Ve hiç kimse bu sorumluluğu hissedip öğrenci/öğretim elemanı oranı belli bir değerin altına düşen birimlerdeki fazla kapasiteyi başka birim veya kurumlarda kullanmayı düşünmeyecektir. Niye yapsın da başını ağrıtsın ki? Nasılsa hiç kimse kurum yöneticisine, devletçe verilen her bin TL başına kurumda ne kadar fayda üretildiğini ve çıktılarının ne olması gerekirken ne olduğunu sormayacaktır. Ancak ‘israf’ edilen bu kaynakta yetimlerin de hakkı vardır ve bunun vebali de yetkili makamlarda oturan kişilerdedir.
Vakıf üniversitelerinde, devlet üniversitelerinden farklı olarak, yeterince ilgi görmeyen bölümler finansal sorumluluk gereği bir süre sonra kapatılır ve yerine rağbet görecek başka bölümler açılır. Yani arz-talep kanunu hükmünü icra eder. Türkiye’deki 175 üniversiteden 71’i yani %41’i vakıf üniversitesidir. Ancak, bu 175 üniversitenin lisans ve önlisans programlarına kaydolan toplam 665 bin öğrenciden sadece 90 bini yani %13.5’i vakıf üniversitelerine kaydolmuştur. Devlet üniversitelerinde boş kontenjan oranı 75bin/575bin = %13 iken, bu oran vakıf üniversitelerinde 24bin/113bin = %21’dir. Yani vakıf üniversitelerindeki öğrenci kapasitesinin beşte biri atıl durumdadır.
Akıllı bir devlet, bu atıl kapasiteyi ülke için nasıl yüksek bir katma değere dönüştürebileceğinin hesaplarını yapar – aynen özel klinik ve hastanelerdeki atıl kapasiteyi hizmet alımıyla değerlendirip sağlıkta ciddi bir rahatlama sağladığı gibi. Devlet, ‘burs’ mekanizmasını devreye sokarak ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda kalifiye eleman sıkıntısını, vakıf üniversitelerindeki bu kapasiteyi değerlendirerek giderebilir. Tabi bunu yapabilmesi için önce geleceğe yönelik olarak, ülkenin objektif verilere dayalı gerçekçi bir istihdam projeksiyonu ortaya konmalıdır. Üniversitelerde atıl kapasite sorunu, bir eğitim Mekke’si olma potansiyeli olan ve eğitim sektörünün ekonomisinde ciddi bir yer tuttuğu KKTC’de daha da vahimdir: Toplam 17 bin kontenjandan 10 bini yani %59’u boş kalmıştır. Bu kapasitenin değerlendirilmesi, KKTC’nin Türkiye’den gelen yardımlara bağımlığını azaltacaktır.
2013 ÖSYS yerleştirme verilerini kritik bir bakış açısıyla değerlendirmeye devam edecek olursak, aşağıdaki gözlemleri yapmak ve sonuçlara ulaşmak mümkündür:
- Üniversiteye girmek için başvuran 1 milyon 925 bin adaydan 800 bini meslek liseleri dahil muhtelif liselerde son sınıf öğrencisidir ve bunların 191 bini lisans, 165 bini önlisans ve 39 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 395 bini (878 bin yerleşenin %45’i) üniversiteye yerleşmiştir. Geriye kalan 405 bin yeni lise mezunu acaba hayata hazır mıdır ve kendilerine temel hayat becerileri (AB Parlamentosu 8 Anahtar yetkinlik gibi) kazandırılmış mıdır? Bu 405 bin yeni mezunun büyük çoğunluğunun üniversiteye girmeye yönelik ‘Akademik’ amaçla eğitim veren genel veya Anadolu lisesi mezunu oldukları ve en büyük becerilerinin ‘Akademik’ kanularda test sorusu çözmek olduğu dikkate alınırsa, gayet açıktır ki 18 yaşındaki bu gençler kendilerini hayatta başarılı kılacak kayda değer bir beceriye sahip değildir ve hayata girmeye hazır değildir.
O zaman bu gençler için iki seçenek vardır: Ya geçmiş 18 yıldaki kazanımları ve üniversite hayallerinin üzerine bir çizgi çizerek hayata bir çırak gibi sıfırdan başlamak – ki hem gençler hem de aileleri için travmatik bir durumdur – ya da dersanelere yazılıp üniversite hayaliyle robotlaşma pahasına gerçek hayatta pek bir karşılığı olmayan konularda bir veya bir kaç yıl boyunca her gün yüzlerce test çözmeye başlamak. (Seçeneklerin bundan ibaret olduğu bir ortamda dersanelerin kapatılması sözkonusu olamaz.) Bu problemi kökünden çözmenin yolu, genel lise ve anadolu liseleri dahil tüm ortaöğretim kurumlarındaki tüm öğrencilere, başta Avrupa Parlamentosu’nun 2006’da adapte ettiği 8 anahtar yetkinlik olmak üzere gerçek hayat becerisi kazandırılmasıdır. Bunu temin etmenin yolu da kazanılan bu becerilerin üniversiteye girişte karşılıklarının olmasıdır.
İlginçtir ki dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’de meslek lisesi yoktur; üstelik bizdeki saymakta zorlandığımız lise türleri de yoktur. Her ortaokul mezunu kendi mahallesindeki düz liseye gider (haliyle SBS türü sınavlar ve o sınavlara yazırlayacak dersaneler de yoktur). Ama son derece esnek eğitim veren çok programlı bu liseleri bitirenlerin neredeyse tamamı akademik yetkinlikle birlikte mesleki bir beceriye de sahiptir, ve lise mezunlarının yaklaşık dörtte biri üniversiteye hiç başvurmadan gerçek hayata girer.
- Üniversite sınavına giren adayların 375 bini üniversite öğrencisidir. Bunlardan 29 bini lisans, 27 bini önlisans, ve 38 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 94 bini (%25’i) yeni bir programa yerleştirilmiştir. Bu demektir ki üniversitelere önceki yıllarda girenlerden en az 375 bini istemedikleri bölümlerde okumaktadır, ve bu öğrenciler bölüm değiştirme gayreti içindedir. Bunlardan 94 bini (878 bin yerleşenin %11’i) eski bölümlerini terk ederek yeni bölümlere yerleşmiştir. Bunun sebep olduğu zaman ve kaynak israfının boyutu açıktır. Kapasite işgal eden bu 375 bin öğrenci muhtemelen zamanlarının büyük kısmını derslerini çalışarak değil, üniversite sınavına hazırlanarak geçirmiştir. Bu problemi asgari seviyeye indirmek için bölüm ve hatta kurum değistirmek çok daha kolay ve esnek olmalı, ve katı kurallardan vazgeçilmelidir.
- Üniversiteye girmek için 2013’de ÖSYS’ye başvuran 606 bin aday daha önce sınava girmiş ama yerleşmemiş kişilerdir. Bunların 154 bini lisans, 82 bini önlisans, ve 97 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 333 bini (878 bin yerleşenin %38’i; 606 bin adayın %55’i) üniversiteye yerleşmiştir. Bu demektir ki liseyi bitirdikten sonra bir yıl veya daha fazla bir süre üniversiteye girme ümitlerini devam ettirenlerin yaklaşık sadece yarısının hayalleri 2013’de gerçek olmuştur – ki bu orana açıköğretime kaydolanlar da dahildir. Geri kalan kesimin gerçek hayata girmesi daha da gecikmiş ve zorlaşmıştır.
- 2013’de ÖSYS’ye başvuranların 90 bini daha önce bir üniversite bitirmiş kişilerdir. Bunların 9 bini lisans, 7 bini önlisans, ve 12 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 28 bini yerleştirilmiştir. İkinci bir üniversite bitirmek isteyenlere elbette engel olunmamalıdır. Ancak kamu üniversitelerinin çoğunlukla hiç üniversiteye gitmemiş olanların gelirlerinden kesilen paralarla fonlandığı dikkate alınırsa, kamu, başkalarının ikinci bir üniversite eğitimini ödemek zorunda bırakılmamalıdır. Dolayısıyla, ikinci defa bir kamu üniversitesini okumak işteyen kişiler, vakıf üniversitelerinde olduğu gibi, eğitimin gerçek maliyetini kendileri üstlenmelidir.
- Okul türlerine gelince: Bu yıl sınava 877 bin genel lise eski ve yeni mezunu girmiş, ve bunların 168 bini lisans (%19), 92 bini önlisans, ve 95 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 354 bini (%40’ı) yerleştirilmiştir. Sınava giren 196 bin Anadolu Lisesi mezunlarının 108 bini lisans (%55), 4 bini önlisans, ve 5 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 117 bini (%60’ı) yerleştirilmiştir. Keza, sınava giren 10.560 Fen Lisesi mezunundan 6428’i lisans (%61), 51’i önlisans, ve 86’sı da açıköğretim olmak üzere toplam 6565 kişi (%62’si) yerleştirilmiştir. Yani Anadolu Lisesi ögrencileri ile Fen Lisesi öğrencilerinin Lisans programlarına yerleşme oranları (%55 ve %61) ile toplam yerleşme oranları (%60 ve %62) arasında ciddi bir fark yoktur. Özel Anadolu ve Özel Fen Liseleri için de benzer oranlar söz konusudur. Bu durumda çok sınırlı sayıda öğrenciye hizmet veren elitik Fen liselerinin varlığı ciddi olarak sorgulanmalıdır.
Eğer genel liselerin Anadolu Liselerine dönüştürülmesinde gösterilen cesaret ‘Fen’ alanında 1960’lardan beri geçen 50 yıllık sürede kayda değer bir başarıya imza atmamış Fen Liselerinin de Anadolu Liselerine dönüştürülmesinde gösterilirse, SBS türü sınavların varlık sebebi ortadan kalkacağı için ilkokul ve orta okullarda sınav odaklı olmayan bir eğitime geçilebilecek ve ilk ve ortaokul öğrencilerinin dersaneye gitmesine gerek kalmayacaktır. Eğitim de sınav odaklı olmak yerine beceri kazandırma eksenli olabilecektir. Bu durumda her öğrenci, ilköğretimde olduğu gibi, tercih ettiği lise türünden (Anadolu, Meslek, İmam Hatip) evine en yakın olanına gidecektir. Bu okullarda, bazı özel okullarda yapıldığı gibi, üstün başarılı öğrenciler için ‘onur’ sınıfları açılarak bu öğrencilerin potansiyellerini daha etkin kullanması sağlanabilir ve tüm ögrencilerin kendi hızlarında ilerleyebileceği esnek bir yapı oluşturulabilir. Ayrıca, lise isimlerinden artık hiçbir anlamı kalmayan ‘Anadolu’ ibaresi kaldırılmalı, ve tüm ortaokul mezunlarının kendi mahallerindeki bu liselere girme fırsatı verilmelidir. Keza, ‘Anadolu’ liselerinde de öğrencilere mesleki beceriler kazandırılarak, bu liseler ile meslek liseleri arasındaki makas kapatılmalıdır.
Sınava giren 1 milyon 925 bin adaydan sadece 99 bini (%5) Türkce veya Yabancı dilde eğitim veren özel okuldur. Zaten sınırlı bir kesime hitap eden özel okullar kendi öğrencilerini kendi belirledikleri kriterlere göre seçebilirler.
- Öğretmen Liselerine gelince: Sınava bu yıl 31.247 Öğretmen Lisesi mezunu başvurmuş, ve bunların 18.660’ı (%60) lisans, 312’si önlisans, ve 728’i açıkögretim olmak üzere toplam 19.700 kişi (%63) yerleştirilmiştir. Bu başarı oranları Anadolu Lisesi başarı oranlarından (%55 ve %60) pek de farklı değildir. Öğretmen Lisesi mezunu olup lisans programlarına yerleştirilenlerin tamamının eğitim fakültelerine yerleştiğini farzetsek dahi (ki bu oran %100 değil sadece %10 cıvarındadır) belli ki mezunların en az %40’ı öğretmenlik dışı bir meslek sahibi olacaktır. Branş öğretmenlerinin de artık Fen-Edebiyat Fakültelerinden yetişeceği gözönüne alınırsa, artık miadını tamamlamış olan Öğretmen Liselerinin Anadolu Liselerine dönüştürülmesi gerekir.
- Sınava başvuran 1 milyon 925 bin adayın sadece 1037’si Sosyal Bilimler Lisesi mezunudur ve bu liselerin de varlığı ciddi olarak sorgulanmalıdır. Liselerde seçmeli ders ağırlıklı esnek müfredat uygulamasıyla, isteyen öğrenci Fen-Matematik, isteyen Sosyal Bilimler veya Yabancı Dil, isteyen de Sanat veya Spor ağırlıklı eğitim programlarını takip edebilir. Böylelikle Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi, Spor Lisesi, Güzel Sanatlar Lisesi gibi ayrı okullara gerek kalmaz ve değişik eğilimli öğrenciler birbirlerinden etkilenerek daha zengin ve dengeli bir eğitim tecrübesine sahip olur. Eğilimleri değişen öğrenci de hiç okul değiştirmeye gerek kalmadan sadece programını değiştirir. Benzer bir arguman değişik türdeki meslek liseleri için de verilebilir.
ÖSYS verileri için kaynak: http://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2013/OSYS/2013-ÖSYS%20Yerleştirme%20Sonuçlarına%20İlişkin%20Sayısal%20Bilgiler.pdf