İLKÖĞRETİMİN AMACI ELİT OKULLARA GİRECEK KÜÇÜK BİR AZINLIĞI BELİRLEMEK MİDİR?
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun 2 yıl önce uygulamaya konan, ancak 12-14 yaş gurubundaki çocukları sürekli sınav stresi içinde bıraktığı ve erken yaşta dersanelere yönlendirdiği için yaygın eleştiri ve şikayet konusu olan SBS’nin (Seviye Belirleme Sınavı) kaldırılması için çalışma başlattığı haberleri 15 Nisan 2010 tarihli haber sitelerinde geniş yer buldu. Seçenekler arasında sadece bir kez yapılan OKS’ye (Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı) geri gönülmesi de var, ancak Bakan’ın gönlünde yatan çozümün ‘sınavsız bir formül üretilmesi’ olduğu anlaşılıyor. Sınavın çocuklarımız için bir kader ve yaşam tarzı olarak görüldüğü ülkemizde ‘sınavsız bir formül’ fikri biraz uçuk kaçabilir, ama bu fikir son derece gerçekçidir ve üzerinde ciddiyetle durulması gerekir. Eğitimimizin modern dünya standardına yükseltilmesi, okulların test merkezi olmaktan çıkarılıp eğitim kurumu olma vasıflarına geri dönmesi, ve çocuklarımızın yarış atlığından azad edilip normal insanca bir hayata döndürülmesinin yolu merkezi sıralama sınavlarının kaldırılmasından geçer. Zararı faydasından çok olan bir uygulamanın terkedilmesi aklın gereğidir. SBS ve OKS türü sınavlar hakkında rasyonal bir karar vermek için bu sınavların masaya yatırılması, ve sağladığı fayda ve sebep olduğu zararların akıl ve bilim ışığında irdelenmesi ve tartılması lazımdır. Bunu yaparken de ağaçlar arasında kaybolmamak için tüm ormanı göz önünde tutmak gerekir.
Türkiye’de sayıları 34 bini aşan ilköğretim okullarında toplam yaklaşık 11 milyon öğrenci (%98’i resmi %2’si özel okul öğrencisi) 8 yıllık zorunlu eğitim görmekte, ve her yıl yaklaşık 1 milyon 200 bin öğrenci ilköğretimden mezun olmaktadır. Mezunların çoğunluğu öğrenimlerine genel ve meslek liseleri gibi ortaöğretim kurumlarında devam etmektedir, ve başarılarıyla (ki tek ölçüsü ÖSS puanıdır) öne çıkan kurumlara rağbet olması doğaldır. Yüksek rağbet gören bu kurumlara adalet duygusunu rencide etmeden öğrenci seçilmesi için bazı performans kriterlerinin konması aklın gereğidir. Ancak bu kriterlerin ilköğretimde eğitimi felç etmesine göz yumulması ve elit okullara yerleştirilecek küçük bir azınlığın belirlenmesi için SBS ve OKS gibi test çözme becerisine dayalı merkezi sınavlarda başarılı olmanın ilköğretimin temel amacı haline getirilmesi akıl dışıdır. Öğrenci ve okulların başarılarının tek kıstasının bu merkezi sınavlardaki puanlar olması hazin bir durumdur. Sekiz yıllık bir eğitimden sonra mezunlarının çok büyük bir kısmını “başarısız” olarak ıskartaya çıkaran ve her yıl kimlikleri henüz gelişmekte olan 14 yaşındaki gençlerin özgüvenlerini yıkıp kendilerine olan saygılarını ve toplumdaki itibarlarını kaybettiren bir sistem akıl dışı olmak bir yana insanlık dışıdır. Acaba ürünlerinin büyük çoğunluğu ıskartaya çıkarılan bir fabrikayı hangi akıl sahibi üretimde tutar? Alınlarına vurulan ‘başarısız’ damgasıyla kendilerini genel lise veya meslek okullarına mahkum edilmiş hisseden bu yüzbinleri kim tekrar motive edip eğitim heyacanını geri kazandırabilir, ve toplumun önder ve özgüven sahibi bireyleri haline getirebilir?
Tüm insanlığın selameti için bir tek insanı dahi kurban etmeyi yeryüzünde hiç bir adalet sistemi cevaz veremezken, her yıl küçük bir azınlığın fen lisesi gibi elit okullarda okuma fırsatı yakalaması için yüz binleri kurban verdiğimize acaba değiyor mu, bir de ona bakalım. 1960’lı yılardan beri faaliyet gösteren Fen Liselerinin amacı resmi Bakanlık sitelerinde ‘Matematik ve fen bilimleri alanlarında gereksinim duyulan üstün nitelikli bilim adamlarının yetiştirilmesine kaynaklık etmek, öğrencilerin bilimsel araştırma yapmalarına, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izlemelerine yardımcı olacak şekilde yabancı dilde iyi yetişmelerini sağlamak, …’ türü kulağa hoş gelen sözlerle ifade ediliyor. Neredeyse yarım asırdır faaliyette bulunan bu liselerin bu amaçlar doğrultusunda şu ülkeye ne katkı yaptığını, ve eğer bu liseler olmasaydı buğun acaba bilim ve teknoloji seviyemizin ne olacağını gerçekten merak ediyorum. İlginçtir, fen ve teknolojinin lideri durumundaki ABD’de tartışmalı şekilde kurulan ve halkın pek de rağbet etmediği bir kaç okulu saymazsak bu tür liseler yok, ve Nobel ödüllü bilim insanlarının muhtemelen tamamı genel liseden gelen kişiler. Herkesin bildiği gerçek ise Fen liselerinin ÖSS’de gayet başarılı olduğu, ve bu liselere olan rağbetin temel sebebinin üniversiteye girişte avantaj yakalamak olduğudur. Eğer ilköğretimdeki üstün başarılı öğrenciler ayrı okullar yerine genel liselere gitselerdi, yine en başarılı öğrenciler arasında yer alacak ve üniversiteye yine en iyi puanlarla gireceklerdi. Ve bunu yaparken de bir çok arkaşının okuma şevkini tetikleyip liselerin genel kalitesini yükselteceklerdi.
Anadolu Liselerinin amacı ise yine Bakanlık resmi sitesinde ‘Öğencilerin, (a) ilgi, yetenek ve başarılarına göre yüksek öğretim programlarına hazırlanmalarını, ve (b) yabancı dili, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izleyebilecek düzeyde öğrenmelerini sağlamak’ olarak verilmektedir. Ancak mezunlarının büyük çoğunluğunun üniversitelerdeki hazırlık sınıfından bile muaf olamayıp bir sene daha hazırlık okuduklarına bakılırsa bu amaçların da kağıtta kalmış olduğu görülur. Zaten bu durumu Bakanlık yetkilileri de görmüş olmalılar ki doğru bir kararla Anadolu liselerinde zorunlu hazırlık sınıfı uygulamasından vazgeçildi. Yani Anadolu liseleri ile genel liseler arasında göstermelik bir misyon farkı da kalmadı. Benzer bir arguman Anadolu Sosyal Bilim Liseleri için de verilebilir.
Anadolu Öğretmen Liselerinin varlık sebebini ise anlamak hiç mümkün değil. Ataları olan Öğretmen Okulları gerçek anlamda bir meslek lisesi idi, çünkü mezunları direk olarak ögretmen oluyordu. Öğretmen Liseleri ise eğitim ile ilgili bir üniversite bölümüne girerken avantaj sağlamak dışında bir işe yaramıyor, ve üniversiteye giremiyen Öğretmen Lisesi mezunları gerçek hayata açıkta kalmış düz lise mezunları gibi başlıyor. İlköğretimi yeni bitirmiş bir genci geri dönüşü pek olmıyan bir meslek tüneline sokmanın mahzurları bir yana, acaba öğretmenlik mesleğinin gereklerini bu erken çağda öğretmenin sağladığı bir avantaj mı var, yoksa öğretmenlik mesleğine rağbet yok mu ki böyle bir yönlendirmeye ihtiyaç duyuluyor? Aslında hiç biri değil. OECD tarafından her üç yılda bir düzenlenen ve 15 yaş gurubundaki öğrencilerin matematik, fen, ve okuduğunu anlama gibi sahalarda kazandıkları yaşam becerilerini ölçen PISA 2006 sınavında Türkiye’nin 30 OECD ülkesi arasında ortalamanın baya altında kalarak 29uncu yani sondan ikinci olması eğitimimiz için hiç de iyi bir karne değil. Ayrıca, acaba Öğretmen Lisesi kökenli öğretmelerin mesleklerinde diğer öğretmenlerden daha etkin olduğunu gösteren bir bilimsel araştırma mı var?
MEB Orta Öğretim Genel Müdürlüğü verilerine göre (http://ogm.meb.gov.tr/), 2009 yılında ÖSS’ye genel devlet liselerinden toplam 228 bin öğrenci girmiş ve bunların %37’si üniversiteye yerleştirilmiştir. Yerleştirme oranları Anadolu liselerinden gelen 103 bin öğrenci için %65, Anadolu Öğretmen Liselerinden gelen 12 bin 624 öğrenci için %81, Sosyal Bilimler Liselerinden gelen 295 öğrenci için %92, ve Fen Liselerinden gelen 4 bin 604 öğrenci için %75 olmuştur. Özel okullardan gelen öğrenciler için de benzer oranlar söz konusudur. Şimdi, Fen lisesine girecek 5 bin cıvarında öğrenciyi ve varlık sebebi ortadan kalkmış olan Anadolu Liselerine girecek 100 bin cıvarında öğrenciyi belirlemek için 1 milyon 200 bin öğrencinin 8 yıllık okul hayatlarını okul-ev-dersane üçgeninde zehir etmek ve bilim yuvası olması gereken ilköğretim kurumlarını adeta bir test arenasına çevirmenin akıl ve mantığa sığan bir yanı var mıdır? Bu gaye için ailelerin kısıtlı bütçelerini dersanelere akıttırmanın, öğrencilerin akıl ve ruh sağlığını rizke atmanın, ve ülkenin geleceğini karartmanın kime ne faydası vardır? Eğer muasır medeniyeti hedef alma ve akıl ve bilimi gerçek rehber edinme iddiamızda samimi isek modern dünyada olduğu gibi Fen, Anadolu, Anadolu Öğretmen, Sosyal Bilimler, ve Yabancı Dil Ağırlıklı Liseleri ‘Genel Lise’ye çevirmeli, ve tüm liseleri sayısal ve sosyal türü seçeneklerle eğitimde esneklik sağlıyan ve gerçek hayat becerisi kazandıran kaliteli kurumlar haline getirmeliyiz. SBS ve OKS sınavlarına da kapıları sıkı sıkı kapayıp öğrencilerin akademik, sanatsal, ve sportif alanlarda gelişimlerinin sağlanması ve başarılarının değerlendirilmesi için faili meçhul testler yerine öğretmenlere güvenmeyi öğrenmeliyiz.