GÖZLEM, KANUN ve ÖTESİ
National Geographic ve Discovery gibi çok sayıda belgesel kanalları, doğadaki harikalıkları ve akıllara durgunluk veren yüksek düzeni, oturma odamızdan zevkle ve hayretle seyretmemizi sağlamaktadır. Sanatçılar, ilhamlarını adeta canlı bir sanat galerisi olan ve hayranları için manzaralarını sürekli yenileyen doğadan almakta, biliminsanları fotosentez ve sineklerin havada yüksek manevra kabiliyeti gibi basit görülen doğal olaylar arkasındaki yüksek bilim ve teknolojiyi mimiklemeye çalışmaktadır. Yani biyomimikri (biomimicry) denen bu inovasyon yaklaşımıyla doğadan kopya çekmektedir. Sobada yaktığımız odun parçalarının üzerlerine asılan üzümler, kirazlar ve envai çeşit sebze ve meyveler, arka planda görünmeyen şefkatli gizli bir eli hayale getirmektedir. Bu hayalî varlığa verilen ‘tabiat ana’ (mother nature) tabiri, insanlık vicdanında kabul görmekte ve hatta yiyeceklere ayrı bir boyut katan tatlı bir takdir hissi ile şükran ve minnet duygusu uyandırmaktadır.
Madde perdesi arkasındaki bu görünmeyen şefkatli ve yüksek maharetli gizli eli bulmaya kalkınca da elimiz boş dönüyoruz. Maddî bir müdahale görünmediği için de bütün bu doğa harikaları kendi kendine olduğu kanaatini uyandırıyor. Kahverengi bir kiraz ağacı kütüğünden, önce, sanatlı bir bez parçası gibi görünmelerine rağmen, herbiri birer kimya fabrikası olan ve güneş ışığını şekere dönüştüren yeşil yapraklar dokunuyor. Sonra da toz toprak içinde el değmeden sanki belli bir tarife göre son derece hijyen ve sanatlı kıpkırmızı kirazlar oluşuyor.
Sanki bizi seven birisi bize mesaj veriyor ve bize bulmaca çözdürmeye çalışıyor. Biz de içimizdeki merak hissiyle harekete geçiyoruz ve dikkatli gözlem ve araştırmalarla olayların rastgele değil, belli bir düzen içinde ve belli kurallara uygun olarak bir patern oluşturarak meydana geldiğini ve de kural dışı birşey olmadığını keşfediyoruz. Bir elmanın yere düşmesini farketmekle yola çıkıp, elmayı yere çeken kuvvetin ile, saatte yaklaşık 100 bin kilometre hız ile güneş etrafında dönen yerküreyi güneşe çeken ve güneş sisteminden kaçmasını önleyen kuvvetin aynısı olduğunu keşfediyoruz.
Mahiyetini bilmesek de varlığını inkarı mümkün olmayacak netlikte gördüğümüz ve şiddetini ölçümlere dayalı olarak hesapladığımız ve formüle ettiğimiz bu etkiye yerçekimi kuvveti (daha genel olarak, kütle çekim kuvveti) adını koyuyoruz. Kütlenin birbirini belli bir formüle göre çekmesi fenomen veya olgusuna da kütle çekim kanunu diyoruz.
Benzer şekilde, yeraltındaki suyun pompasız olarak ağaçların gövdelerinden yükselip bütün dallarına dağıtıldığını farkediyoruz. Dikkatli gözlem ve araştırmalarla, farklı tür moleküllerin birbirini belli bir kuvvetle çektiğini ve yerçekiminden daha güçlü olan bu çekimin çok ince kılcal tüplerde yerçekiminin rağmına sıvıyı metrelerce yukarı taşıyabildiğini keşfediyoruz. Bu etkiyi de formüle ederek kuvvete ‘yüzey gerilimi’ adını koyup, bu fenomen veya olguya da ‘kılcallık etkisi’ diyoruz. Bitkilerin köklerinin de yarı geçirgen zarlarından hangi madde moleküllerinin hangi yönde geçeceği konusunda son derece seçici olduğunu farkediyoruz ve bunun da arkasında maddelerin bir ortamdaki konsantrasyonlarına bağlı ‘kimyasal potansiyel’ fenomeninin olduğunu ve madde alışverişlerini dikte ettiğini görüyoruz.
Bu şekilde, farkettiğimiz tüm fenomenlerin peşine düşüyoruz ve dikkatli gözlemlere ve hassas ölçümlere dayanarak atomaltı âlemden galaksilere kadar fizik âleminin her yerinde geçerli olan irili ufaklı tüm etki veya kuvvetlerin zarfı olan kanun ve prensipleri ortaya çıkarıyoruz. Ortaya konan kurallar manzumesine veya kanunlar yumağına da ‘fizik kanunları,’ ‘tabiat kanunları’ veya kısaca ‘tabiat’ (veya doğa) diyoruz. Ve Alfred Montapert’ın “tabiat kanunları, dünyanın görünmeyen hükümetidir” noktasına geliyoruz. Böylelikle sebep-sonuç ilişkilerini irdeleyebiliyor ve neyin nasıl bir sonuç doğuracağını öngörebiliyoruz. Bilginin gücü, biz akıllı ve bilgili varlıklara, evrende tüm varlıklar üzerinde tabiat kanunları dizginiyle büyük bir hakimiyet veriyor ve sorumluluk yüklüyor.
Kanunların keşfi ile, görünen fizik aleminde olayların arkasındaki görünmeyen şefkatli ve yüksek maharetli gizli eli keşfetme serüvenimiz sona eriyor. Çünkü bilim kervanıyla gözlemlere dayalı olarak gidebileceğimiz daha ileri bir istasyon yok. Bu durumda ya ‘hakikati bulma’ misyonunu noktalayacağız ya da vasıta değiştirip başka bir keşif kervanına katılacağız. Bundan sonrası gözlemlere değil, akıl yürütmeye dayanıyor. Ve fizik aleminde direk gözlemlere dayalı olmadığı için de yeni keşif vasıtası bilim değil, fizik-dışı fikir âleminde mantık ve muhakemeye dayalı olarak güvenilir bir şekilde gerçekliğe ulaşma metodolojisi, sanatı ve bilimi olan felsefe olacaktır. Akıl ve mantık zemininde insaflı ve önyargısız felsefik tartışmalar, karışık fikir cevherlerini öğütüp, madeni cüruftan ve özü kabuktan ayıran değirmendir.
Felsefe değirmeni akla uygun, gözlemlerle uyumlu, kendi içinde tutarlı, ayakları yere basan ve mantıklılık testinden geçen sağlam argümanlara dayalıdır. İnanç ise, vicdanî kanaata dayalı olarak yapılan bir tercihtir ve bireyin kendi iç âleminde benimseme, içselleştirme ve müşteri olması ile ilgilidir. Fen ve felsefe dış âlemde olay ve varlıklar arkasında hükmeden ve akılda yansıyan manevi şablon ve makinalarla, inanç ise iç âlemde kişilerin düşünce âlemini şekillendiren ve onlara hükmeden bakış açısı, değerler ve mekanizmalarla ilişkilidir. Bu yüzden fen bilimleri ve felsefe kişinin dışında ve evrensel, inanç ise kişinin içinde ve bireyseldir.
Kimi insanlar için fizik kanunlarının keşfi ve formüle edilmesi yolun sonudur. Çünkü kişi, hem bu devasa evrenin çalışması ile ilgili kanun ve prensipleri anlayarak canlı cansız tüm varlıklar ile bir nevi aşinalık oluşturmakta, hem de maddeyi işleyerek bu kanun ve prensipler doğrultusunda çalışan ve hayatını kolaylaştıran yeni ürünler icat edebilmektedir. Hiçbir boşluk bırakmadan tüm fizik alemine hükmeden fizik-alemi dışı (kısaca madde-dışı) bir iradenin yansımaları olan fizik kanunlarının ötesiyle ilgilenmemektedir. Bu kişiler, kendileri dahil tüm varlıkları tesadüfler sonucu oluşmuş anlamsız ve kıymetsiz şeyler olarak görmektedir. Kimileri ise fizik kanunlarını ve arkasındaki iradeyi daha büyük gerçekliklere ulaşmak için bir eşik olarak görmekte, ve madde-dışı zihin alemindeki arayışlarını ve keşiflerini sürdürmektedir.
Bir örnek vermek gerekirse, yeni bir ülkeye yerleşen ve yıl sonunda banka hesabına bir miktar para yatırıldığını gören yaşlı bir kişi, sistemde bir hata olduğunu zanneder ve bankaya başvurup durumu bildirir. Banka, bir hata olmadığını ve parayı istediği gibi harcamasını söyler. Aynı şey bir sonraki yıl sonunda da olunca, durumu diğer yaşlı dostlarına sorar. Onlar da her yıl sonunda aynı miktar paranın kendi hesaplarına yattığını söylerler. İyice meraklanıp durumu araştırınca, yerleştiği yeni ülkede bununla ilgili bir kanun olduğunu ve bu kanuna uygun olarak düzenli bir şekilde her yıl sonunda belli bir yaş üzerindeki herkesin banka hesabına belli bir miktar para yatırıldığını öğrenir. Kanunun Meclis kayıtlarını ve yayınlanmış metnini de gören kişi tüm sorularına tatmin edici cevaplar bulduğu için rahatlar ve arayışını sona erdirir.
Eğer bu kişi, bu kanunu, hesabına yatırılan paranın kaynağı olarak görürse ve memnuniyet ve minnertarlığını bu kanuna yöneltirse, çok tuhaf olur. Çünkü kanunun bırakın parası olmasını ve kendisini tanımasını, somut bir varlığı bile yoktur. Ne kendi varlığını bilir, ne de para yatırmasını. Belli ki arka planda yaşlılara yardım için bu kanunu irade eden insaflı bir kanun koyucu meclis ile bu kanunu bir şablon olarak kullanıp harcamayı hazineden ona göre yapan bir hükümet var. Ve bütün teşekkür, herşeyi bilerek yapan o yönetime ve paranın kaynağı olan vergi mükelleflerine yöneltilmelidir.
Benzer şekilde, manzaraları sürekli yenilenen ve yeryüzü denen sanat galerisinin ve yerkürenin heryerindeki ağaçların dallarına asılan rengarenk meyvelerin kaynağını hayatı, ilmi, aklı, iradesi, gücü, gözü, kulağı ve düşüncesi olmayan ‘fizik kanunları’ olarak görmek ve bunları ‘tabiat ana’dan bilmek de çok tuhaf olur. İnsana yakışan, akıl ve mantık ışığında herşeyi derinlemesine sorgulamak ve perde arkasındaki görünmeyen kaynağa ulaşmaya çalışmaktır. Çünkü mantıken, düzen kanunu gösterdiği gibi, kanun da irade sahibi bir kanun koyucuyu gösterir. Akla ve vicdana uygun iyi bir kanun da akıl ve vicdan sahibi iyi bir kanun koyucuyu gösterir.